İnsan yavrusuna ne çok şey bırakır. Alışkanlıklar, öncelikler, itirazlar ve kabuller ve burada sayamayacağımız nice şey... İnsanın gelecek nesle bıraktıkları arasında bir kıymet sırası yapacak olsak herhalde en kıymetli şeylerden biri usul bilgisidir.
İş yapma bilgisidir.
Bunu yapabilen ebeveyn çok azdır. İnsan genelde eş dost ve akranından “nasıl yapılır” bilgisini öğrenir.
Ecnebiler “know how” derler.
Maalesef geleneğin aktarımında sınıfta kalmış bir millet olarak bu konuda da tablomuz iç açıcı değil.
Gençler ile yaşlılar arasında bu çeşit bilgi aktarımı olmadığı gibi nesiller arasındaki iş yapma usullerindeki farklılık da giderek derinleşiyor.
Misal verelim; yaşı epeyce ilerlemiş bir ahbabımız sabah er vakitte aradı. “Hemen bankaya gel.” diyordu. “Nüfus cüzdanını al hemen gel.” Ne yapacağımızı sorsam da telefonda o kadar telaşlıydı ki zannedersiniz bankada can alınıp verilecek. Benim bankaya ulaşmam can dermanı olacak.
Yola düşüp bankaya vardık. Bankanın önünde telaşlı bir şekilde meramını anlattı. “Hemen bir hesap aç. Sonra banka cüzdanını al yanıma gel” dedi. Halbuki bu işlem için bankaya gitmeye lüzum var mı? Bankada zaten hesabım var dediğim halde beni telefonla dar telaş çağırmaya ne gerek var. Kendisi oturduğu yerden benim hesabıma para havale edebilir. Dekontu da bana gönderebilir. Bu işlemler on dakikasını bile almaz.
Ama başta ne dedik usul bilgisi aktarılmadığı gibi teknoloji sebebiyle-sayesinde iş yapma usulü de çok değişti, değişiyor.
Yaşlı ahbabımız internet kullanmasını bilmiyorsa ne olacak?
Kabul ediyorum teknolojiye intibak hızı yavaştır. Ve yaşlılar alışkanlıklarını kolay kolay değiştirmezler.
Geçen gün babam randevu alamadığımız bir makam sahibine fax çekmekten bahsediyordu. Ve bunu “Başka çare kalmadı fax çekip derdimizi anlatalım” diyordu. “Son çare” olarak başvurduğu faxın bir eski zaman adeti olduğunu anlatınca çok şaşırdı. Halbuki pederim fakülte mezunudur. Ama teknolojiye hem merakı yok hem de güveni...
Yaşlılar gençlerin iş yapma becerisine pek itimat etmiyorlar. Gençlerin elindeki telefonlarla becerdiği işler karşısında şaşkınlar.
Tamam teknolojiye bağımlı olmak kötü ama kabul edelim iş ve işlemlerin hızında ve kalitesinde artış var.
Peki yaşlılar eski alışkanlıklarından vazgeçmiyorsa, gençler de yaşlıların hızıyla yaşamaya razı değillerse orta yol nasıl bulunacak?
İşte burada psikologlar, rehberlik uzmanları, aile danışmanları devreye girmeli ve mümkün olan orta yolu bulmaya çalışmalılar.
Yaşlıları incitmeyecek, gençleri sıkmayacak bir ara formül muhakkak vardır.
Ama psikologlar için bu alan hiç popüler değil.
Mutluluk reçeteleri, başarı formülleri, yaşam koçluğu gibi alanlarda eser vermek daha fiyakalı bir iş. İşin hastalık boyutuyla ilgilenen klinik psikologların işi zaten başlarından aşkın.
Onlara akıl vermek niyetiyle değil tecrübe ettiğimiz bir hadiseden dolayı cemiyetin bir ihtiyacından bahsediyoruz.
Durumumuzu anlatıyoruz ki belki bir imdat eden çıkar...
Kalın sağlıcakla...