Anneler-babalar bu yazı sizler için! Uzun süredir bu konuda yazmak istiyordum. Toplumda üstün zeka ya da üstün yetenek olarak adlandırılan özelliklere sahip birey oranı yüzde 1-2 kadar. Baktığınızda hiç de düşük bir oran değil bu. Peki bu çocuklar “süper çocuklar” mı? Bu çocukların büyümüş hali yok mu ki biz hep “üstün zekalı çocuklar” konusunda yazıp çiziyoruz. Bir nöroloji hekimi olarak son 5-6 yıldır ilgimi çeken konuların başında geldiğinden bu konuda bir şeyler yapmaya çalıştım. Üstün zekalı/yetenekli erişkin bireylerle röportajlar yaptım ve halen devam ediyorum. Bu konuda tarihteki örneklerin yaşamlarını, felsefelerini, düşünce sistemlerini araştırdım. İşin nörolojik kısmında yazılacak çok ilginç detaylar olmasına rağmen ben başlangıçta bu tür çocukların nasıl fark edileceği ve eğitimi ile ilgili bir yazı hazırlamak istedim. Bu amaçla İstanbul Üniversitesi-Cerrahpaşa Hasan Ali Yücel Eğitim Fakültesi öğretim üyesi Dr. Marilena Leana Taşçılar’a ulaşarak aldığım bilgileri derledim. Umarım aileler için faydalı bir yazı olur.
Üstün zekalı mı? Özel yetenekli mi?
Ülkemizde bu konuda bir kavram kirliliği meydana gelmiş durumda. Her ne kadar şu an kullanılan terim özel yetenekliler olsa da, bu terim biraz sınırlayıcı. Üstün zeka, üstün yetenekten farklı mı? Bu bilim dünyasının da çokça tartıştığı ve farklı açıklamalar getirdiği bir konu. Üstün zeka, genetik yapılanması olan ama çevreden de fazlasıyla etkilenen muhakeme, problem çözme, hafıza, yaratıcılık gibi zihinsel bileşenleri olan bir yapı. Yetenek ise dans, müzik, resim, spor gibi alanlarda yaşıtlarına göre daha ileri bir performans göstermek için gerekli olan beceriler bütünü. Pek çok kişiye göre üstün zeka, üstün yetenek için gerekli olan bir altyapıdır.
Üstün zeka en erken ne zaman tanılanabilir?
Zihinsel gelişim bebeklik döneminden itibaren değerlendirilebilir. Bebeğin anlamlı bakışları, uyaranlara verdiği tepkiler, oyuncaklara dikkatini vermesi vs. bunun bazı göstergeleridir. Ancak sağlıklı zeka değerlendirilmesinin yapılabilmesi için standart araçlara ihtiyaç duyulmaktadır. Çok küçük yaşlarda yapılan değerlendirmelerin çocukların hızla geliştiği döneme denk geldiği için sağlıksız sonuçlar verebileceği göz önünde bulundurulmalıdır. Zihinsel yetenek, zeka (IQ) testleri ile 3 yaşından itibaren güvenilir bir şekilde ölçülebilir. Ülkemizde uygulanan en güncel, geçerli ve güvenilir araçlar en erken 5 ve 6 yaşından itibaren uygulanabilmektedir. Erken tanılanma hangi yaş düzeyinde yapılırsa yapılsın, amacı çocukların gelişim düzeylerine uygun eğitimsel ihtiyaçlarını erken karşılamak olmalıdır.
Erken tanı, özel eğitimin diğer tüm alanlarında olduğu gibi üstün zekalı ve yetenekli çocuklar için de önemli. Ne kadar erken fark edilirse, aile o kadar iyi yönlendirebiliyor ve gerekli eğitimsel müdahalelerin arayışına o kadar erken giriyor diyebilirim. İlk göze çarpan özellikler ve erken belirtiler: Yaşıtlarına göre daha erken yürüme, erken konuşma, erken ve kendi kendine okuma yazmayı öğrenme, soyut sorgulamalar yapabilme ve sıradışı bir merak, öğrenme açlığı, belirli konulara aşırı bir ilgi ve öğrenme isteği. Anne babanın ya da çocukla ilgilenen kişinin iyi bir gözlemci olması bu özelliklerin erken fark edilmesine yardımcı olacaktır.
Kullanılan zeka ölçeği hangisi olursa olsun unutulmaması gereken en önemli nokta, bu çocukların tanılanmasında ve yönlendirilmesinde pek çok farklı kriteri dikkate almak gerektiğidir. Zeka testi tek kriter değildir, çocuğun o günkü ruh durumundan ya da fiziksel sağlık durumundan etkilenebilir ve uygulayıcı bunu her zaman fark edemeyebilir. Örneğin karnı ağrıyan bir çocuk tuvalete gitmek istediğinden testi çabuk bitirmek için düşünmeden hızlı yanıtlar verebilir. Bu nedenle çok yönlü değerlendirme yapılmalı, çocuğun anne babasının, öğretmenlerinin görüşleri alınmalı, akademik başarısına bakılmalı, özel ilgi ve yetenek alanları gözden geçirilmeli, yaratıcılık, liderlik vs gibi farklı alanlarda da durumuna bakılmalıdır. Bu durumda yanılma payı azalır ve çocuk çok yönlü olarak ele alınmış olur. Ayrıca her üstün zekalı ve yetenekli çocuğun birbirine benzemediğini de unutmamak gerekir. Farklı özelliklere, ilgi alanlarına sahip olabilirler. Bu nedenle kıyaslama yapmak çok doğru olmayacaktır. Üstün zekalı/özel yetenekli çocukların özellikle iç motivasyonlarını canlı tutmanın birkaç sırrı var. Bunlardan bir tanesi ilgi alanlarını beslemektir. İçlerinde küçük yaşlardan itibaren filizlenmeye başlayan ilgi alanlarını düzenli olarak sulamak gerekir. İleride meyve verecek olan bu filizlerdir. Bir diğeri ise geliştirmek istedikleri projeleri hayata geçirebilmeleri için onlara alan, zaman ve imkan sunmaktır. Eğitim ve öğrenme sermayesi bol olan, daima başarıya bir adım daha yakındır. Unutulmaması gereken bir diğer sır pozitif psikolojinin bize salık verdiği önerilere kulak vermektir. Kendini gerçekleştirme ve iyi oluş bunlardan bazılardır. Topluma hizmet çalışmalarına katkıda bulunmaları onların varoluşlarını daha da anlamlı kılacak ve iç motivasyonlarını olumlu bir şekilde etkileyecektir.