Gazetemizin Üstad Necip Fazıl Kısakürek’in manevî mirasını yaşatmak gayesiyle düzenlediği ödül töreninin 6’ncısı Cumartesi akşamı İstanbul Haliç Kongre Merkezi’nde gerçekleştirildi.
Ödül töreninin bu seneki mottosu, Üstad’ın “Düşmanıma” adlı şiirindendi: “Gündüz geceye muhtaç”!
2 mısrâlık şiirinde Üstad düşmana sesleniyor:
Ey düşmanım, sen benim ifâdem ve hızımsın;
Güzdüz geceye muhtaç, bana da sen lâzımsın!..
Aslında Üstad bu şiirinde düşmandan daha çok, başta Menemen provokasyonu olmak üzere çeşitli bahanelerle ezilen ve sindirilen Müslüman Anadolu halkına sesleniyor. Müslümanın ağlak ve şekvâcı olamayacağını, her şart altında daima taarruz hâlinde olması gerektiğini söylüyor Üstad.
Karış karış gezdiği Anadolu’da verdiği konferanslarda, çıkardığı Büyük Doğu Dergisi’nde, makale ve şiirlerinde Üstad hep bu tavır içindeydi. O, Müslüman Anadolu halkının kaybettiği özgüveni tekrar kazandırmıştı. Anadolu insanı içtimâî kavganın niçin yapılması gerektiğini ve nasıl yapılacağını ondan öğrendi. Anadolu’yu Müslüman toprağı yapan ve İslâm âleminin merkezi hâline getiren bâtın kahramanlarının yolunu bizlere tekrar hatırlatırken, bu yolun devlet çapında tatbikine dair vasıta sistemi kurup (Büyük Doğu) bu uğurda son nefesine kadar mücadele verdi; Mütefekkir Salih Mirzabeyoğlu’nun ifâdesiyle, “Bâtından ipuçları ile alınanı eşya ve hâdiseye tatbik” gibi azîm bir dava olduğunu bizlere öğretti. Bu dava için verdiği mücadeleyi Üstad “Gençliğe Hitabe”sinde şöyle tanımlıyor: “Devrimbaz kodamanların viski çektiği kamıştan borularla ciğerimden kalemime kan çekerek yırtındığım, kıvrandığım ve zindanlarda çürüdüğüm…”
Ödül törenine ayrı bir ehemmiyet veren Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan da gecede yaptığı konuşmada Üstad’ın mezkûr hususiyetine atıf yaparak şunları söyledi: “Necip Fazıl, ömrü boyunca sanat ve kültür hayatına musallat olan statükoyla mücadele ederken, eserleriyle bu mücadelesini taçlandırdı. Necip Fazıl, her şeyin künhüne vakıf olma sevdasını sadece edebiyatla sınırlı tutmamış, tarih alanında yazdığı eserlerle de statükoya başkaldırmıştır. Onun hem hayatının hem de eserlerinin ilk göze çarpan özelliği reddiyedir, direniştir. O her zaman kolaycılığa karşı zorluğu, rahatlığa konfora karşı meşakkati ve çileyi seçmiştir. Üstad, tarih alanında verdiği eserleri geç kalmış bir hesaplaşmanın vasatına dönüştürmüştür. Necip Fazıl, tarihi, çarpıtılmış hakikatleri gün yüzüne çıkarma mücadelesi olarak görmüştür . Necip Fazıl, tarihi, akademik bir uzmanlık alanından ziyade çarpıtılmış, silinmiş, unutturulmuş hakikatleri gün yüzüne çıkarma mücadelesi olarak görmüştür. Çünkü o bu memleketin resmi tarihinin ülkenin asıl sahipleri tarafından değil, dışarıdan birileri ve onların içimizdeki uzantıları tarafından yazıldığına inanıyordu.”
Başkan Erdoğan’ın da dediği üzere Üstad, “Yabancılaşmış adamların” Anadolu topraklarında yaptıkları melânetlere karşı mücadele vermiş ve mücadelenin kendinden sonra da devam etmesi için gençlik üzerinde özellikle durmuştur. Gençliğin bir ruh işi olduğunu vurgulayan Üstad, bu ruha giydirilecek şahsiyet elbisesinin kıstaslarını da ortaya koymuştur.
Bâhusus gençlik mevzusu olmak üzere evvel emirde konuşmamız gereken mevzu şahsiyet mevzusudur. Ancak şahsiyet sahipleri, “Ey düşmanım, sen benim ifâdem ve hızımsın;
Güzdüz geceye muhtaç, bana da sen lâzımsın!..” diyebilir!