25 Mayıs 1983… Üstad Necip Fazıl Kısakürek, hakkında 1,5 yıllık hapis cezasıyla perde arkasına geçmişti.
Kaleme aldığı “Vatan Haini Değil Vatan Dostu Sultan Vahidüddin” adlı eserinde M. Kemal’e hakaret ettiği gerekçesiyle İstanbul Asliye Ceza Mahkemesi’nde, meşhur 5816 no’lu kanundan yargılanır.
Mahkeme, “Geçmişteki hali ile ahlâkî eğilimlerine nazaran cezasının tecili takdirinde bir daha suç işlemekten çekineceğine kanaat getirilmediğinden tecile mahal olmadığına” denilerek Üstad’a 18 ay hapis cezası verir. Karar temyiz edilir ama Yargıtay 9. Ceza Dairesi, yerel mahkemenin kararını onar.
Üstad hastadır…
Mevcut sistem, defaatle zindana attığı Üstad’ı bu sefer hastalığı sebebiyle zindana atamayacaktır. Hapis cezası ilk önce 4 ay ertelenir. Sonra 6… “Devrimbaz kodamanlar” bir umut bekliyorlardı, Necip Fazıl iyileşir de zindana atarız diye! Lâkin Allah (Celle Celalühû), “Beni de Allah ve Resûl aşkının yanık bir örneği ve ardından bir takım sesler bırakmış divanesi olarak arada bir hatırlayınız!” diyen kulunun, uğrunda çilelerle geçen dünya imtihanını nihayete erdirir.
Üstad, “ne şair ne fıkra muharriri”dir. O, Allah ve Resûl aşkını sistemleştiren, bu sistemi devletleştirmek için içtimaî kavgayı veren isimdir.
Kim Üstad’ın bu hususiyetinden bahsetmeden, “Büyük şairdir, büyük yazardır” diyorsa o yalancıdır, hakikati örtendir. Hadi hüsnü zan gösterelim ve şöyle diyelim, kendi çapsızlığına, korkaklığına Üstad’ı ortak etmektir. Bu da affedilecek bir suç değildir!..
Üstad’ın başeseri İdeolocya Örgüsü’dür. Ne yazık ki Üstad’ın perde arkasına geçmesiyle birlikte, ne ailesi ne de O’na kendini nisbet edenler, başeserdeki hedefler doğrultusunda mücadele etmediler. Üstad’ın başeseri âdeta uykuya bırakıldı, üstü örtüldü.
Tabiî ki kolay değildi içtimaî kavga vermek. Bedeli, Üstad gibi bir ömür boyu bir ayağı mapushanede bir ayağı mezarda yaşamayı gerektiriyordu. Üstad soruyor ya, “Zehirle pişmiş aşı yemeye kimler gelir?” Kimse de gelmedi! Zehirli aşı yemeye gelemeyenler, “Üstad’ın şiiri, Üstad’ın piyesi, Üstad’ın hikâyeleri” diye diye nefislerini yellediler!
Bir tek ve bir tek, “Güvendiğim genç” dediği O genç güvenini boşa çıkarmadı ve kendi elleriyle hayatını zindan edip Üstad’ın içtimaî kavgasını sürdürdü. Şimdi de Üstadının ayakları ucunda dünyada ektiklerinin hasadını topluyor.
Eyüp Sultan’a Üstad’ı ziyarete gittiğinizde Üstad, ayaklarının ucunda yatan “Güvendiği gençle” birlikte size şunu söyleyecektir: “Fırtınalar içinden geçtik, kasırgalı denizler üzerinden aştık, lâğım akıntılarını bir saman çöpüne sarılıp geçtik, yine sönmedik, yine bugünlere vardık, ve şimdi mahut odun yığınının gizli bir köşesinde pırıldamaktayız!”
“İstikbâl İslamındır!..”
Görebilene, duyabilene…