Yahya Kemal’in ‘Açık Deniz’ şiiri, “Balkan şehirlerinde geçerken çocukluğum;/ Her lâhza bir alev gibi hasretti duyduğum” diye başlar. Üsküp’e dair ilk işaretler, duygu yüklü bu şiirde vardır: “Aldım Rakofça kırlarının hür havâsını,/ Duydum, akıncı cedlerimin ihtirâsını.” Rakofça, Üsküp yakınlarındaki bir köyün ve çiftliklerinin adıdır.
Söz Yahya Kemal’den açılmışken Rumeli’ye gidişin başlangıcını da O’nun ‘Mâverâ’da Söyleniş’ başlıklı şiirinden okuyalım: “Geldikti bir zaman Sarı Saltık’la Asya’dan,/ Bir bir Diyâr-ı Rûm’a dağıldık Sakarya’dan.”
Üsküp’teki toplantı bir öğleden sonra başladı, ertesi gün öğle saatlerinde bitti. Gezmek için vakti ayarlamak zor olmadı. Bizi havaalanında karşılayan Makedonya Türk Demokratik Partisi Genel Başkanı Kenan Hasipi ve Makedonya Hükümetinde Devlet Bakanı olarak görev yapan Hadi Nezir zaten ipuçlarını vermişlerdi. Onlarla alanda başlayan sohbet bize yetmedi. Daha sonra her ikisiyle de bir araya gelerek uzun konuşma fırsatımız oldu. Kenan Bey Makedonya - AB Karma Parlamento Komisyonunun da Başkanı. Hem KPK ile hem de Makedonya AB İşleri Komisyonu Başkanı Hayrullah Misini ve Komisyon üyeleriyle bir araya geldik. Ayrıca Devlet Bakanı Hadi Nezir Beyi Bakanlık makamında ziyaret ettik. Makedonya nüfusu içinde %4’e yakın bir ağırlığı olan Türkler iyi organize olmuş gözüküyorlar. Farklı oluşumların Türklerin birlik ve beraberliğine zarar verdiğine ilişkin bir kaygıyı da iletme ihtiyacı duydu dostlarımız. Bakan Bey, “Balkanlar önemli, atalarımız önce Rumeli’yi sonra İstanbul’u aldı” diyerek hassasiyetini koydu ortaya. “Biz buradaki Türk toplumu olarak demokrasiyi sokakta aramadık, kimsenin burnunu kanatmadık” dedi. 21 Aralık Eğitim Günü, Türklerin milli bayramı olarak kutlanıyormuş Makedonya’da. 21 Aralık 1945’te başlayan Türkçe eğitime atfen seçilmiş. O gün resmi tatilmiş Türkler için. Son zamanlarda açılan ve tamamıyla Türkçe eğitim yapılan 67 sınıf varmış.
Hadi Nezir Beyin danışmanı Furkan Çako bize rehberlik etti. Önce devasa Büyük İskender heykelinin bulunduğu meydanı gördük. Eski Üsküp’ün dışındaki her yer bir heykel mahşerine dönmüş. 15’inci yüzyılda Sultan Murat’ın inşa ettirdiği Taş Köprü’nün hikâyesi derin. Vardar Nehri üzerindeki bu tarihi köprünün temelleri Eski Roma’ya dayanıyor gibi bir iddia varsa da bu daha çok bir tarih yaratma kaygısından ileri geliyor gibi. Her gittiğim yer için seçtiğim sembolik magneti Üsküp için Taş Köprü olarak belirledim. “Eski Pazar iyi korunmuş” diye düşünürken rehberimiz “bir zamanlar bütün çarşının üstü kapalıymış” dedi. Yangın ve kısa işgallerdeki tahripler sebebiyle bugün bu güzelim Osmanlı çarşısının üstü açık. Pek çok cami var ve bir kısmının kubbeleri tahrip olmuş. Yine de Üsküp’ün bu tarihi bölümünde hanlar ve hamamlar, bugün başka amaçlar için kullanılıyor olsa da, bütün canlılığıyla duruyor. İnsan Necip Fazıl’ın Sakarya şiirindeki “çil çil kubbeler” imajını hatırlamadan edemiyor. Üsküp’e bir daha gitmek için çok haklı bir sebebim var. 1492 tarihli Defterdar Mustafa Paşa Camiinde namaz kılmak nasip oldu fakat hemen yakınındaki Kurşunlu Hanı ancak kapı aralığından görebildim.
Bugün ve her gün Makedonya’nın gündemi, ismi etrafında Yunanistan’la yaşadıkları tartışma. AB üyeliğinin önündeki engel olarak bu gösteriliyor. Yunanlılar ‘Makedonya Cumhuriyeti’ adına itiraz ediyorlar ve sahipleniyorlar. Türkiye’nin Makedonya’yı bu isimle tanımış olmasının ne kadar önemli olduğunu anlatmaya gerek yok. Bunun da etkisi var mı, bilmiyorum, ama Türklerin her gün artan yatırımları bu soruya evet dememizi gerektiriyor.
Ben Balkanları gezmeden önce hep şu şarkıyı söylerdim. “Rüzgâr söylüyor şimdi o yerlerde bizim eski şarkımızı./ Vazgeç, söyleme artık, hatırlatma mâzîdeki aşkımızı”. Gezdikçe bu fikrim değişiyor. Artık oralarda bizim şarkımızı söyleyen bizden birileri var…
Bu yazıyı, Yahya Kemal’in “Üsküp ki Yıldırım Beyazıd Han diyârıdır,/ Evlâd-ı fâtihâna onun yadigârıdır” diye başlayan ‘Kaybolan Şehir’ adlı şiiriyle bitirmek isterdim. Buna yerim müsait değil. Yine de son beytini yazmadan edemiyorum: “Çok sürse ayrılık, aradan geçse çok sene,/ Biz sende olmasak bile, sen bizdesin gene.”