Medresede softaların teşvikiyle başlayan ve Sadrazam Mahmut Nedim Paşa’yı koltuğundan eden, Şeyhülislam Hasan Fehmi Efendiyi de azledilmeye götüren ‘Talebe-i Ulum’ hareketi Türkiye’de ilk politik öğrenci hareketi olarak bilinir. Serasker Hüseyin Avni Paşa’nın 1876’da Harbiye ve Askeri Tıbbı-ye öğrencilerini teşvik edip Dolmabahçe Sarayı’nı kuşatarak Sultan Abdülaziz’i tahttan indirip yerine V.Murat’ı başa geçirmesi de askeri öğrencilerin ilk eylemi olarak tarihte yerini alır.
Dr. Rıza Nur’un önderliğinde Meşrutiyet döneminde tıbbiyelilerin ayaklanıp İngiliz elçiliğinin bahçesine girerek Türklerin hürriyetine kavuşmalarına yardım etmeleri için çağrıda bulunmaları, gerçekleşmiş ilginç öğrenci eylemleri arasında yer alır. 31 Mart Olayı’nda öğrencilerin Hareket Ordusu içinde yer alıp Sultan Abdülhamit’e karşı olmaları artık sonraki zamanlarda da politik eylemlerde öğrencilerin ön saflarda yer alacağının sanki bir habercisi niteliğindedir.
Ülke menfaatine yönelik ilk öğrenci eylemi 1919’da Yunanlıların İzmir’i işgali sonrası Sultanahmet’te yaptıkları protesto ile gerçekleşse de, 1937’de Hatay için yürütülen kampanyalar çerçevesince Ankara ve İstanbul’da öğrenci eylemlerine rastlanılır.
Türkiye Cumhuriyeti gençleri için tehlikeli olan öğrenci eylemlerinin başlangıcı 1944’te Irkçı ve Turancı görüşlerin cepheleşmesiyle İstanbul Üniversitesi’nde başlar ve ‘İlerici Gençler Birliği’ adında kurulan öğrenci hareketi aynı yılda siyasi amaçlara yönelik çalışmalar yaptıkları için elli üyesinin tutuklanması ile gerilimli dönemin adımı atılmış olur. 1947’de ADTC Fakültesi’nde öğrenciler solcu öğretim üyelerini protesto yürüyüşü gerçekleştirir.
1960’da siyasi anlamda öğrenci eylemleri hükümetin Tahkikat Komisyonu yasasını çıkarmasını bahane ederek zirveye çıkar ve askeri müdahale ile son bulsa da 1970’li yıllarda daha da olumsuz eylemlerle terör boyutuna ulaşır.
Öğrenci eylemlerinde Türkiye’de kullanılan sloganlarda ırkçı ve ötekileştirici söylemler ağır basarken, New York eyaletinde (State University of New York) öğrenciler üniversitelere yönelik bütçe kesintilerine ve öğrenci harçlarının arttırılmasına karşı çıkan eylemler göze çarpar. Sloganları açık ve nettir. ‘ Education is a right!’ (Eğitim Haktır)
Fransa’da Kosovalı bir öğrenci olan Leonardo ile Ermeni bir öğrenci K. Kachartyan’nın sınır dışı edilmesiyle liseli öğrenciler başkent Paris’te ‘Eğitimde Özgürlük ve Okuyanlar sınır dışı edilemez’ afişleri ile eylem yaparlar.
İtalya ve İngiltere’de öğrenci eylemlerinde ağırlıklı olarak öğrenim ücretlerinin protesto edildiği görülürken yakma yıkma eylemlerine rastlansa da birbirleri ile çatışmanın yaşandığı ve ölümlerin gerçekleştiği eylem pek görülmez. (Hak yemeyelim bizde de öğrenci harçları ile ilgili eyleme 1996’da rastlanır. Bir fark var, bu eylem sonrasında yine karşıt görüşlü öğrencilerin çatışması ile sonuçlanır).
Gelişmiş hiçbir dünya ülkesinde siyasi menfaat uğruna üniversite öğrencilerinin bedeninden ve kanından beslenen bir anlayışı kabul etmeyen politik ahlak mevcutken, Abdülaziz ve Abdülhamit ile başlayan ve cumhuriyetin ilanından sonra öğrenci gruplarını çatıştırmaktan vazgeçmeyen siyasi ahlak, bu ülkeden hiç eksik olmaz. Gelişmiş ülkelerde öğrenci eylemlerinde hiçbir akademisyenin öğrencileri ön saflara sürmesine yönelik bir etkisi görülmezken Türkiye’de arka planda akademisyenlerin olmadığı öğrenci eylemine pek rastlanmaz.
Öğrencileri sokağa davet edip siyasi menfaatlerine alet eden vekillerin varlığından bahsedebileceğimiz gibi zamanının polis akademisi öğretim üyesi Ö.A’nın DTCF’deki öğrenci eylemlerinin önemini kendince açıklayarak, tüm yurda yayılıp darbeye giden bir yolun başlangıcı olduğunun sevincini yaşamaktan çekinmez.
Yıllardır karşıt görüşlü öğrencilerin çatışmaları ile çıkar aramaktan vazgeçmeyen iç ve dış odaklar, Haziran seçimleri yaklaşırken yine üniversite öğrencilerini sokağa davet etmeye çalışıyor. Daha önce de bir yazımda değindiğim Birleşik Haziran Hareketi gibi vb. oluşumlar üniversite öğrencilerinin dışında ilköğretim ve ortaöğretim öğrencilerini hedef kitle olarak görüp siyasi emelleri adına boykot kararı alması için öğrencilere çağrı yapabiliyor.
Bu yapıya entelektüel olduğunu düşünen kadın bir yazar ‘Umarım kehanetim tutmaz ama çok kötü şeyler olacak, Bundan sonraki isyan gezi parkı gibi olmayacak’ iddiası ile gençlere mesaj veriyor. İşte yıllardır Türkiye’de bir kesim kendi menfaatleri için gençlerin kanından ve bedeninden besleniyor. Bir ülkenin gençliği ve geleceği yine bilinçli bir şekilde tehdit ediliyor.