Çözüm Süreci’nde belki de en hassas grupların başında üniversite gençliği geliyor. Süreci sabote etme ve süreç üzerinden Türkiye’yi eski devlet yapısına geri döndürme çabalarında hedefte üniversiteler var.
Bundan şaşıracak bir durum da yok. Geçmişte askeri darbelerin hazırlanmasında da üniversite gençliği yoğun bir şekilde kullanılmıştı. 1970’li yıllar boyunca oluşturulan iç-savaş görüntülerinin merkezinde üniversiteler vardı. ‘Sağcı gençler’ - ‘solcu gençler’ olarak kutuplaştırılan öğrenciler birbirine kırdırılmaya çalışıldı.
Deli-kanlılar
Üniversiteler sadece bizde değil, tüm dünyada toplumu istikrarsızlaştırma operasyonlarında hedef kurumlardır. Çünkü delikanlı çağlarındaki öğrenciler toplumsal sorunlara çok daha duyarlıdırlar. Gençler ülkeleri ve insanlık için harekete geçmek isterler, fedakârlık yapmaya en hazır dönemlerindedirler. Bu yıllarda akan deli kan eğer doğru istikametlere yönlendirilmezse toplum için son derece yıkıcı olabilir.
Bu bağlamda Çözüm Süreci’nde en hassas yerlerin başında geliyor yüksek öğretim kurumları. Görebildiğimiz kadarıyla zaten hassas olan gençlere dönük olarak bilinçli kışkırtma operasyonları da yapılıyor. Özellikle milliyetçilik hassasiyetleri daha yüksek olanlar süreç konusunda oldukça olumsuz bir şekilde yönlendiriliyor ve harekete geçmeye zorlanıyor.
Gençlere söylenen, ülkenin bölündüğü ve Cumhuriyet’in elden gittiği. Bu gidişatı durdurmak için öğrencilere tavsiye edilen yöntem ise yurtta oda basıp kendi sınıf arkadaşlarını dövmek ya da kampüslerde gösteri yapıp, arkadaşları arasında terör estirmek.
Biz bu filmi görmüştük
Türkiye bu oyunları defalarca yaşadı. Türk gençliğini birbirine kırdırarak Türkiye’ye çok kıymetli yıllarını ve nesillerini kaybettirmeyi başardılar. Türkiye bugün olması gereken yerin gerisindeyse zehirlenmiş gençlerin bunda payı pek büyüktür. Fakat anlaşılan o ki hâlâ akıllanmayanlar var. Hâlâ çocuklarımızı birbirine kırdırmaktan medet umanlar var.
Bir iki haftadır üniversitelerden gelen çatışma ve kavga haberleri kışkırtmaların az da olsa tuttuğunu gösteriyor. Aslına bakarsanız olaylara karışan öğrenci sayısı çok ama çok az. Fakat birkaç kişinin katıldığı kavga bile tüm bir üniversiteyi çatışma ortamında göstermeye ve huzuru bozmaya yetebiliyor.
Art niyetliler kışkırtmalarını bundan sonra da sürdüreceklerdir. Çünkü tek gıdaları kavga. Çünkü onlar bizim gençlerimizin kanıyla besleniyorlar... Süreç ilerledikçe üniversiteler, belki ardından sendikalar ve bazı sivil toplum örgütleri kışkırtılmaya çalışılacaklar.
Peki, bu tür şer oyunları durdurmak için ne yapmalıyız? Öncelikle burada sorumluluk siyasi partilere düşüyor. Partiler gençlik kollarına sahip çıkmalı, özellikle liderler şiddete yöneltici mesajlardan kaçınmalılar. Liderler birbirleri ile rekabetlerinde şiddet iması dahi yapsa bunun gençliğe yansıması şiddete teşvik olarak gerçekleşebilmektedir. İkinci olarak yerel yönetimler, kamu kuruluşları ve elbette üniversite yönetimleri öğrencilerin sosyal sorunları ile bu dönemde daha fazla ilgilenmelidirler. Unutmamak gerekir ki, yurt sorunuyla boğuşan veya ekonomik sıkıntıları olan gençler bu tür olaylarda istismar edilmeye daha açık hisler içinde olabilirler.
Tüm bunlara rağmen üniversite gençliğinin ezici bir çoğunluğu sağduyusunu muhafaza etmektedir ve kışkırtma çabalarını boşa çıkartmaktadır. Geleceğe umutla bakmamızı sağlayan da zaten budur.