Yoğun bir lig maratonundan çıkmış Milli Takımımız ilk yarıda tatile çıkmış görüntüsü verdi. Avrupa Şampiyonası’na katılabilmek için kazanmak zorundaydık. Misafir gittiğimiz Kazakistan’da Arda’nın ikinci yarıda attığı golle umutlarımızı tazeledik.
Pozisyon bulmadık diye üzülmeyelim. Çok pozisyonlar bulduk. İlk yarı itibariyle; Arda’nın rakip oyuncuları birer birer geçerek atmış olduğu şutu Kazak kalecisi önledi. Mehmet Topal’ın kafa şutu, kale direğinin dibinden dışarı çıktı. Hakan Çalhanoğlu’nun uzaktan savurduğu frikik şutundan sonuç alamadık.
İkinci yarıda oyuna giren Umut Bulut ile kale dibinden bir gol kaçırdık. Burak ile de gol ile burun buruna gelmemize rağmen, şutu direkten döndü. Bu; şanssızlık değil, bana göre beceriksizlik ve dikkatsizlikti.
Orta sahanın virtüözü diye gördüğümüz Selçuk, olağanüstü pasif futbol sergiledi. Yani, sadece bir görev almış, öyle veya böyle yapmaya çalışır gibi. Arda ise topu ayağına her alışında rakibinin üstüne giderek, bireysel yeteneklerini kullanmaya çalıştı. Bireysel yeteneklere sahip bir futbolcuysanız, skoru etkileyecek yeteneklerinizi sahaya sürmek zorundasınız. Selçuk gibi, beklentilerimizin yüksek olduğu bir orta saha futbolcusunun, enine ve geriye oynayıp, ikili mücadelelerde yerde kalması, beklentilerimizi karşılamadı.
Arda’nın golüne kadar Fatih Terim, dudaklarını ısırarak maçı izledi. Belli ki ortaya konan futboldan mutlu görünmüyordu. Ne olursa olsun; sonuçta gol atıp kazanabiliyorsan; tatile çıkma görüntüsü içinde olsan bile; geleceğe umut ışıkları yakmış olursun. Nitekim Kazakistan karşısında Arda’nın golüyle, gelecek maçları bekliyor olacağız.
Bir de acemi bir İngiliz hakem izledim. Eğer Cüneyt Çakır ile kıyaslayacak olursam; yemin ediyorum, Çakır’ın ayakkabısının bağı olmaz. Burak’a yapılan penaltı değilse, o zaman futbolu konuşmanın anlamı yok.