Muhtemel yeni mülteci göçüne karşı Avrupa, Haçlı Duvarı kurmaya karar vermiş...
Oysa, Halep’e destek için yola çıkan konvoylarımız, tüm dünyaya insanlık dersi veriyor. BM’nin gündemine giremezken Suriyeli çocuklar, tekme tokat kovulurlarken AB’den, Akdeniz’in soğuk derinlerine saplanırken mülteciler... Başlarını emniyetle sokabilecekleri tek umut
sathı; Türkiye.
Gazeteci Adem Özköse ve genç arkadaşlarının Halep’e destek için çıktıkları yolda, Suriyeli yetimlerin misafir edildiği bir yetimhanenin sokağından çekilmiş bir fotoğraf... Kireç beyazı solgun bir duvarın üstünde yazıyor; “Sıkı giyin.. Sarılacak kimsen yok” diye.
Aslında sadece darmadağın edilmiş Suriye ve krize mahkum edilmiş milyonlarca Suriyeli için söylenmiş bir cümle değildir bu. Muhacirliğin, mülteciliğin, göçün, insanları yalıtılmışlığa derin bir yalnızlığa mahkum edici oluşu evet doğrudur. Ne var ki; dünya üzerinde giderek pervasızlaşan ve ötekileştirmeye, karşıtlaştırmaya, şeytanlaştırmaya evrilen İslamfobik dil, insanı ve toplumları, güçsüzleştirmeye, yapayalnızlığa sürükleyecek seviyede... Giderek güçlüden başkasına asla hayat hakkı tanımayan bir dünyaya savruluyoruz...
***
Geçtiğimiz gün, Türkiye/ Rusya arasında gerçekleşecek kritik zirve öncesi, Rus Büyükelçisine düzenlenen menfur sabotaj ve ardından vefatla sonuçlanan kritik saldırı, Türkiye/Rusya ilişkilerini temelden sarsma maksadı taşıyordu.
Tıpkı düşürülen Rus uçakları meselesinde olduğu gibi Türkiye’nin beyni hükmündeki başkentte gelişen bu kriminal vak’a, bir yanıyla Türk/Rus diplomasisini imhaya yönelikken diğer yanıyla da Türkiye’de kurulmak istenen paralel “korku rejimi”nin ataklarındandı.
Beşiktaş ve Kayseri saldırılarından sonra Rusya Büyükelçisinin uğradığı saldırı, Türkiye’de siyaseti paralize eden bariz bir boşluk olduğu algısını yaratma girişimi olarak da okunmalıdır. “Türkiye güvenliksiz bir ülkedir” kadar “Türkiye yönetimindeki ciddi açıklar” imajları açısından da önemli bir adım olan bu suikastın, “Türkiye’yi yalnızlaştırmaya” yönelik bir iş kotardığı da gayet açık...
Türkiye’nin 17/25 Aralık’tan bu yana ateşten bir çemberle kuşatılma girişimi karşısında, gerek küresel patronajlar gerekse içerden kurulan paralel devlet ve etnikçi terör pusularıyla nasıl büyük ve zorlu bir mücadele içinde olduğu açık... Buna oluşturulmak istenen ekonomik kaos ve mülteci bahisleri de eklendiğinde, sadece bir teki bile herhangi bir ülkenin başına gelse dağılmakla karşılaşılabilecek devasa ve hepsi de fatal problemlerle mücadele ettiğimiz açık...
***
Ne var ki bu devasa problemler, ne umudumuzu ne de hizmet adımlarını engelleyebiliyor. Tüm bu birbirinden ağır kumpasların arasında Avrasya Tüneli’nin açılışına tanık olduk mesela. Avrupa ile Anadolu Yakası’nı Boğaz’ın altından birleştiren kıtalar arası tünel, asırlık hayallerimizin mahsulü...
Yeni anayasa ve Cumhurbaşkanlığı Sistemi ile ilgili çabalar, artık birer konuşma olmaktan çıkıp, vücut bulma aşamasında. Hukuk Fakülteleri ve Barolar bünyesinde süren sistem tartışmaları, siyasetin elini güçlendirecek, kolaylaştıracak bir usulde gidiyordu. Buna halk katılımı ve sivil inisiyatifler eklendiğinde, Türkiye’nin ciddi olarak kendi geleceği hakkında konuşan, fikir beyan eden ve siyaset oluşturan bir ülke olduğu manzarası perçinleniyor... Türkiye’nin yeni yüzyılına, kendine güvenen, yeni yönetsel kodlarla çıkacağı 2007’den itibaren dillendiriliyordu Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından... Yeni Türkiye, bir yandan sırtındaki vesayet yüklerinden temizlenirken, bir yandan da millete hizmet konusunda yaptığı devrim mahiyetindeki ciddi atılımlarla, yeni bir zaman evresine giriyor...
Bu aşamada milli ve yerli siyasete, milli ve yerli lidere olduğu kadar milli dayanışmaya da had safhada ihtiyacımız var... Her ne kadar hava koşulları oldukça sert ve tek başımıza gözüksek de... Birbirimize sımsıkı kenetlenip birbirimize sahip çıkma zamanı.
Düşünce ve emeğine hep önem verdiğim Pınar Yayınları Genel Yayın Yönetmeni Cevat Özkaya; “Umut, bu ülkede, ülkene güven” dedi bana...