Ne yalan söyleyeyim, Andora karşısındaki sıradanlığımızın etkisinde maç başlarken endişe doluydum. Elemelerde amacımıza varabilmek için mutlaka kazanmalıydık ama neye güvenecektik? Geçmişimiz, gelecek için korkutuyordu!
Milli takım dediğiniz, büyük ölçüde teknik adamın kafasında oluşur. Ve sıfır değerden gelişmeye başlamaz. Ülke ortalamasının üstünde bir başlama düzeyi vardır. Bu düzeyi teknik adamın becerisi, yeterliği oluşturur. Bizim takım Abdullah Avcı yönetiminde iyi bir başlama çizgisi yakalayamadı! Bu nedenle çoğumuz, göreve gelişine bayram ettiğimiz hocamızdan giderek umudumuzu kestik...
İnanıyorum ki hoca da oyuncular da ulusun onlardan beklediklerinin baskısıyla ve de yitirecek bir şey kalmadığının bilinciyle, gerekene yetecek güçlerini kullanabilmenin çabasını harcadılar. Futbol kimliği olan bir takım gibi mücadele ettiler.
Ancak bu kez karşılarında Andora kolaylığında bir rakip yoktu. Macarlar da bizim aradığımız hedefin peşindeydi. Onlar da bir yolunu bulup kazanmak istediler. Bizim olası iştahımızı hesaplamışlardı ve oyuna kapanarak giriştiler. Alan daraltmanın, adam kontrolünün özenini gösterdiler. Uzun süre göz açtırmadılar. Hücuma kaçmayı unutmadılar. Bizden önce gol umudu yakalayan onlardı. Onur’un refleksleri, beceri yüksekliği, üstün kalitesiyle kurtardık durumu.
Kararlılığımız, çalışkanlığımız ve oyun planımız yerindeydi ve ilk yarının son çeyreğinde yarattığımız pozisyon zenginliği ile maçı orada koparabilirdik.
İkinci yarıda oyunu iki tarafın da kontrollü oynamaya yönelmesi, tempoyu biraz düşürdü ve bu bize yaradı. Rakibin daha çok öne çıkmaya çalışması, hücumlarımızda kaçacak yol bulmamızı sağladı. Ve golü de bulduk. O sırada Hollanda Romanya karşısında önde idi. Umutlarımız iyice yeşermişti... Ama Semih taa taçtan gelen topu kale ağzında tek vuruşla uzaklaştırması gerekirken kontrol etmeye kalkıştı, rakibinin önüne sektirdi! Böde atıverdi golü! Bundan sonra kırılan umudun yükünü taşımakta epeyce zorlandık. Böyle ağır zorluk altında ezilmek yerine, o zorluğa isyan eden bir takım haline dönüşmeyi de beceremiyoruz. Bu ders çıkaramadığımız kaçıncı acı bilmiyorum...