Ümran, masumum...
Dizlerine koyduğun ellerini öptüğüm,
Şaşkınlıkla baktığın, anlam vermeye çalıştığın şu dünyasından utandığım;
Kabus muydu, gerçek miydi diye düşünüyorsun değil mi?
Ben de bilmiyorum, bilsem de söylesem keşke sana.
Sana senin yaşadıkların kâbus, bana seni böyle görmek…
***
Ümran, masumum…
Cehennem boş. Bütün şeytanlar dünyada.
Ve ilk defa böylesine azıttılar, bütün şeytanlar omuz omuza…
Dünyada savaşlar yeni başlamadı, bitmeyecek de,
Ama ilk defa bu kadar onursuz, bu kadar hayasız, bu kadar namertçe…
***
Ne yapıyordun Ümran, neyle meşguldün bombalar üstünüze yağmadan hemen önce?
Hayal kuruyor muydun, Halep’in sokaklarında tekrar koşup oynayacağın günlerin hayali mesela?
Bir bez bebekle mi oynuyordun, uyuyor muydun yoksa?
Düşündükçe çatlıyor alnım, düşünemiyorum.
***
Ambulansa binince minik ellerinle ambulansın koltuğunu seviyorsun.
Senin bir ambulansın koltuğuna gösterdiğin şefkati, “insanım” diyenler sana göstermediler.
“Sen sabret” diyecek yüzümüz bile yok, ama sen sabret.
“Bizi affet” diyecek yüzümüz yok, ama sen affet…
***
Bir yazar olarak Ümran’dan daha önemli bir konu bulamadım yazacak.
Bir baba olarak, bugün Ümran benim kızım. Bugün bütün çocuklarımızın ismi Ümran.
Bu dünyayı yerli, yabancı bütün hainlerden, bütün ihanet ve şer odaklarından temizlemek zorunda oluşumuzun sebebidir Ümran.
Bir teklifim var, Ümran’ın bir fotoğrafını çıktı alın, evinizde ya da ofisinizde bir köşede dursun.
İyi insanlar daha çok çalışmalı, durmamalı, yılmamalı, vazgeçmemeli.
Ümran size işte bunu hatırlatacak.
“Olsun be aldırma Yaradan yardır.
Sanma ki zalimin ettiği kârdır.
Mazlumun ahı indirir şâhı.
Herşeyin bir vakti vardır.”