ABD, Fransa ve İngiltere’nin Suriye müdahalesi, uluslararası hukuk açısından son derece tartışmalı. Aslında tartışmalı olan sadece uluslararası hukuk da değil, söz konusu üç ülkenin ulusal hukukları açısından da sorunlu durumlar var. Kabaca ifade etmek gerekir ki, Trump, Macron ve May parlamento onayına sunulmaksızın müdahale kararı aldılar ve bu durum başlarını ağrıtacak.
İngiltere Başbakanı May, parlamentoyu atlama nedenini “acele karar vermek zorunda olmak” şeklinde açıkladı. Haklı, zira Trump düğmeye basar basmaz Macron koşarak bölgeye müdahale etmeyi ve İngiltere’yi “atlatmayı” planlamıştı. Üstünlüğü Fransa’ya kaptırma kaygısı, Parlamento onayını beklememe riskini almasına yol açtı. Ama Suriye’de kimyasal silah bulunamazsa, May’in akıbeti de Irak meselesinde sorgulanan Tony Blair gibi olabilir.
Benzer durum muhtemelen Macron ve Trump için de geçerli ve müdahalenin üzerine her bir ülkede iç siyaset örüleceği öngörülebilir. Ancak bundan daha önemli olan, meselenin uluslararası hukuk boyutu...
Müdahalenin meşrulaştırılması
Suriye’ye Rusya’nın gidişi, Esad’ın çağrısıyla oldu; dolayısıyla Rusya’nın ülkedeki varlığı tartışmalı değil. ABD ve bazı batılı ülkelerin varlığı ise DEAŞ’la mücadele kapsamında BMGK’de alınan kararların zorlayıcı yorumuna dayanıyor. Bu konu bile yeterince tartışmalıyken, ABD-Fransa-İngiltere’nin Suriye’yi bombalaması hepten tartışmalı.
Müdahalenin yasal olması için BM’nin kararı gerekiyor. Ancak bu müdahale için bir BM Güvenlik Konseyi kararı yok. Müdahale eden devletlerin dayandığı BMGK kararları, epeyce geriye gidiyor. BMGK’nin 2118 numaralı kararı (2013) Suriye’deki mevcut kimyasal kapasitenin sökülmesi kararı idi ve zaten bu karar eyleme dönüşmüştü.
Aralık 2016’daki BMGK’nın 2336 numaralı kararı, insani yardımı öngörüyor. 18 Şubat 2018’deki 2401 numaralı karar ise, 30 günlük ateşkes kararı. Dolayısıyla müdahaleciler için en elverişli arka plan olarak sadece BMGK’nin 2118 numaralı kararı kalıyor.
Meşruiyetin hukuksuzlaşması
Müdahaleci devletler, eylemlerini jus cogens, yani zaten kabul edilmiş uluslararası hukukun, bunu ihlal edene müdahale hakkı olarak açıklıyorlar. Eğer bu genel kabul görürse, herkesin herkese müdahalesinin önü durdurulamaz biçimde açılır. Zira içinde yasak olan yüzlerce uluslararası hukuk belgesi var ve bunlar her gün ihlal edilip duruyor.
Müdahaleci devletlerin dayandığı bir diğer mevzuat ise Libya müdahalesine gönderme yapıyor. BMGK kararı, Libya’da insanların korunmasını öngörüyordu. Ancak karar, gidip Libya’yı bombalamayı ve rejimi değiştirmeyi kapsamıyordu. Irak’ta önce işgal yapıp sonra bunun kararını BMGK’den çıkaranların bugün işleri daha zor. Zira konu gelip kimyasal silahlara takılmış vaziyette.
Rejimin hukuken suçlanması için kimyasal silah iddiasının kanıtlanması gerekiyor. Kimyasal Silahların Yasaklanması Örgütü bölgeye gitmeden bir gün önce bombardıman yapılınca ve bu arada varsa bu silahlar da imha edildiyse kanıt nasıl BM gündemine gelecek; orası bilinemiyor.
Rusya da aynen bu gerekçeleri ileri sürüyor ve haklı; zira uluslararası hukuk bu müdahaleyi meşru göstermeye yetmiyor. Ama aynı hukuk Kırım ilhakını da açıklayamıyor. Suriye müdahalesi suç ise Kırım ilhakı daha büyük suç.
Uluslararası hukukun anlam zeminini çoktan kaybettiği, güçlü olanın sistemi belirleyebileceği ortada... Ancak uluslararası hukukun günümüz koşullarına yetmediği de bir gerçek. Bu da BMGK’nin yapısının değişmesine ne kadar ihtiyaç olduğunu bir kez daha teyit ediyor.