İsrail, uluslararası hukuku ve insan haklarını göz ardı ederek, dünyanın gözü önünde saldırılarını sürdürüyor. Fosfor bombaları ve hastanelere yönelik füze saldırıları gibi ağır ihlallerle binlerce sivili hedef alıyor. Bu durum karşısında uluslararası kurumlar ve ülkeler büyük oranda sessiz kalıyor. Özellikle fosfor bombaları gibi yasaklanmış silahların kullanılması, sivil halka yönelik saldırılar ve hastanelere füze saldırıları gibi eylemler, Cenevre Sözleşmeleri ve BM Konvansiyonel Silahlar Sözleşmesi'nin ihlali anlamına geliyor.
Uluslararası hukuk, özellikle Cenevre Sözleşmeleri, savaş suçları ve sivillerin korunması konusunda detaylı hükümler içeriyor. 12 Ağustos 1949'da Cenevre'de imzalanan bu sözleşmeler, geçtiğimiz yüzyılın en önemli başarılarından biri olarak kabul ediliyor. Cenevre Sözleşmeleri, sivillerin, yaralıların ve tutsakların korunmasını amaçlar ve bu tür korunmasız gruplara yönelik saldırıları savaş suçu olarak kabul eder. Hastanelere yönelik saldırılar da bu sözleşmeler tarafından yasaklanmıştır. İsrail taraf olduğu sözleşmeleri ihlal ederek Ahli Hastanesine füze ile saldırmış ve 500'e yakın sivili öldürmüştür. Üstelik İsrail, bu saldırının yanlışlıkla ateşlenen bir Filistin roketi sonucu meydana geldiğini söylemekten geri durmuyor. İsrail'e ziyarete gelen Biden'ın bu saldırıyı, "patlama diyerek' geçiştirmesi ABD'nin insan hakları konusunda nasıl bir çifte standart uyguladığını alenen gösteriyor. BM Genel Sekreteri Guterres'in insani ateşkes çağrısı da BM'nin bu tür krizler karşısında ne kadar etkili olabileceği konusunda soru işaretleri oluşturuyor. Bu çağrı, bir yönüyle BM'nin bu dram karşısında ne kadar etkisiz olduğunu ve uluslararası hukukun güçlüden yana olduğunu tekrar gözler önüne serdi.
İsrail'in savaş suçları sadece bunlarla sınırlı değil; fosfor bombası kullanarak bir başka uluslararası hukuk ihlali daha gerçekleştiriyor. 1980 tarihli BM Konvansiyonel Silahlar Sözleşmesi'ne göre, fosfor bombalarının sivil halk üzerinde veya hava saldırılarında sivillerin yoğun olarak bulunduğu yerlerde kullanılması yasak.
İsrail, 2008 ve 2009 yıllarında Gazze Şeridi'nde düzenlediği operasyonlarda da beyaz fosfor içeren silah kullanmıştı. Benzer şekilde, İsrail tekrar her ne kadar inkâr ediyor olsa da İnsan Hakları İzleme Örgütü (HRW) ve Avrupa- Akdeniz İnsan Hakları Örgütü, İsrail'in askeri operasyonlarda Gazze kentinin kuzeybatısında nüfusun yoğun olduğu bölgelerde fosfor bombalarını kullandığını açıkladı. BM İnsan Hakları Sözcüsü Ravina ise, fosfor kullanıma yönelik sorulara karşılık "Bu oldukça karmaşık bir konu, net bir yanıt veremeyiz' ifadesiyle ihlali görmezlikten görmeyi tercih ediyor.
İsrail, Cenevre Sözleşmelerini ve BM Konvansiyonel Silahlar Sözleşmesi'ni dikkate almıyor. Bu ihlallere karşı başta ABD ve Avrupa ülkeleri olmak üzere bu derin bir sessizliğe bürünüyor. Bu durum, uluslararası hukukun ve insan haklarının, güçlü devletler tarafından nasıl göz ardı edilebildiğini gösteriyor. Bu tür eylemler, sadece Cenevre Sözleşmeleri 'ne değil, aynı zamanda Uluslararası Ceza Mahkemesi'nin yargı yetkisine de girebilir. Bu tür ihlallerin devam etmesi, uluslararası toplumun ve özellikle de BM, Uluslararası Ceza Mahkemesi gibi uluslararası kurumların daha etkin bir rol oynaması gerektiğini gösteriyor. Ancak, bu tür eylemler karşısında etkin bir yaptırım uygulanmaması, uluslararası hukukun güç dengeleri ve politik çıkarlar tarafından etkilendiği algısını güçlendiriyor.