Haftaya bugün, büyük bir ihtimalle, ikinci Obama dönemine girmiş olacağız. Aksi bir durum, yani Romney’nin seçilmesi yalnız piyasaların düşünmek istemediği bir durum değil, ABD devletinin çekirdeğini oluşturan ekonomik ve siyasi müesseseler de, Cumhuriyetçi bir iktidar görmek istemiyor.
Öte yandan dört yılı aşkın devam eden ve sonu görünmeyen kriz, ilginç bir iyimserlik havası da oluşturdu. ABD’de Romney ve Obama anketlerde başa baş görünmesine rağmen, Obama’nın yeniden seçileceği ve sürecin kesintiye uğramadan devam edeceği konusunda genel bir ‘inanç’ var. Bu inanç, yalnız Obama ve ABD seçimleri ile ilgili değil. Örneğin ABD’de oldukça ciddi bir danışmanlık firması olan BDO, finans ve yatırım kurumlarının yöneticileri ile yaptığı riskli ülke araştırmasında Suriye’nin Yunanistan’dan daha az riskli bir ülke olduğu sonucuna varmış. Araştırmada, İran ve Irak’ın, Yunanistan’dan daha riskli olmasının kabul edilebileceği ancak Suriye’nin daha risksiz olduğu vurgulanıyor. Bu ilginç bir örnek. Çünkü evet, hayli Shumpeterci bir yaklaşım ve bence doğru. Joseph Schumpeter, kapitalizmin dinamiklerini en iyi anlatan iktisatçılardan birisidir ve krizlere rağmen sistemin ayakta kalmasını, kapitalizmin ‘yaratıcı yıkım’ dediği dinamiğine bağlar. Sistem, eskiyi tamamen tasfiye ederek yeniyi ortaya çıkartır ve bu süreç bir tasfiye olduğu kadar bir yenilenme ve başlangıçtır da. İşte tam buradan bakınca, iç savaşta bütün ekonomisi ve kurumları yerle bir olan bir ülkenin yeni baştan inşa edilmesi süreci, eskiyi tasfiye edemeden, eskinin kurumları ile sürünen bir ülkenin kriz sürecinden çok daha elverişlidir ve tabii risksizdir. Bakın ABD’deki şu Sandy kasırgasına bile Maryland Üniversitesi’nden Peter Morici, tam böyle bakıyor. Morici, kasırganın yıkıcı etkisinin, özellikle inşaat sektöründe önemli bir canlanmaya yol açacağını ve durgunluk için iyi bir çare olduğunu söylüyordu geçenlerde. Ancak Schumpeter’in ‘yaratıcı yıkımı’ ve Morici’nin kasırga fırsatçılığı bir yana, küresel finans şirketlerinin Suriye’yi Yunanistan’dan daha az riskli görmesinin bir de AB ve Ortadoğu yanı var. Sanıyorum buradan çıkarılacak en kestirme sonuç şudur: Avrupa krizi ve AB’nin yeniden yapılanması hayli uzun sürecek ama Ortadoğu’da eski rejimlerin tasfiye edilmesi ve yeni sınırların çizilmesi çok daha kısa bir zaman dilimini kapsayacak. Bu açıdan Obama’nın yeniden seçilmesini takip eden günlerde, ABD’nin yenidünya düzeni için daha cesur adımlar atacağı tahmin ediliyor. İşte bu ‘cesur adımları’ engellemek isteyen savaş ve finans cephesi de tabii ki şu sıralar ayakta. Dikkat ederseniz, ABD seçimlerinden iki gün sonra (8 Kasım) Çin Komünist Partisi Kongresi var. Başbakan Wen Jiabao ile ilgili yolsuzluk haberlerinin kaynağının New York Times olmasına dikkatinizi çekerim. Wen Jiabao, bu kongrede zaten emekliye ayrılacak. Ancak burada yapılmak istenen, ÇKP içindeki liberal kanada yönelik bir operasyon. Çin’in Asya-Pasifik’te ABD karşısında yeni bir soğuk savaş paradigması ile dikilmesi şu sıra neoconların en ciddi isteği. Ve buna bağlı olarak, Birleşmiş Milletler’de Çin’in, ‘yenidünya düzeni’ uzlaşısını reddetmesi ve Rusya ile birlikte Suriye çözümünü tıkaması, savaşa ve kirli finansa dayalı küresel sistem savunucularının ilk hedeflerinden. Tabii ki böyle olunca Suriye meselesi, kendi özgün durumundan çok daha büyük bir hesaplaşmanın anahtarı olmuş durumda.
Son kez yanlış ata oynayan ihtiyar
Dolayısıyla, hem Baas hem de Ortadoğu’da Suriye Baas’ını son kale olarak gören güçler, bu yolla Türkiye’ye de uzanan operasyonlar yapıyorlar. Örneğin şu son Ulus ‘Cumhuriyet’ mitingi bu bağlantıyı olduğu gibi açıklayan çok güzel bir örnek. Suriye devlet TV’si mitingi, bir bayram kutlamasından ziyade, bir ‘kalkışma’ olarak anlatmak istediği için canlı yayınladı. Türkiye’nin doğu illerinde etnik ve tam orta yerinde ulusalcı-faşist bir kalkışma tezgahı, tabii ki yalnız El-Muhaberat becerisi değildir ama bütün bu olan bitenlerin, hem ABD seçimleriyle hem de ÇKP’de neoconların dahil olduğu kapışmayla güçlü bağı vardır. Burada artık nasyonel-sosyalist bile olamayan ana muhalefetin nasıl kullanıldığına hiç girmeyeceğim. Ama burada önemli olan Türkiye’ye yönelik bu operasyonların arkasına yedeklenen medya gücüdür. Acaba bunlara kim dedi ; ‘vergilerinizi de zamanından önce ödediniz, artık size bir şey yapamazlar, zaten bu iktidar gidici, Ulus ‘baharı’ geliyor.Bastırmanız lazım.’ Evet, bunu o medya gücüne kim dedi, hangi sermaye güçleri? Sakın bir zamanlar Ecevit’i düşürmek için gazetelere çarşaf çarşaf ilan verip, askeri çağıranlar olmasın...