Olay şu: Avrupa Parlamentosu, Ülkücü hareketin terör örgütü listesine eklenmesi için inceleme başlatılması çağrısı yaptı.
Birkaç yıldır AP raporlarında Ülkücü hareket "ırkçı ve aşırı sağcı" olarak nitelendirilerek kriminal bir suç örgütüymüş gibi lanse edilmeye ve yasaklanmaya çalışılıyor.
Ülkücü hareketin PKK, Ermeni ve Yunan muhaliflere karşı tehdit oluşturduğu iddia edilerek çok sayıda dernekle ilgili tam anlamıyla bir terör havası estiriliyor.
Avrupa Birliği'nin başta düşünce ve örgütlenme özgürlüğü olmak üzere her türlü görüşe açık olması ve örgütlenme hakkını ortadan kaldırmaması gerekir. Birlik'in temel felsefesi bunu gerektiriyor.
Ancak ortada çok açık bir siyasi tasfiye ve baskılamaçabası var.
Bu girişimlerin açık şekilde bir Türkiye düşmanlığına dayandığı anlaşılıyor. İster Milli Görüş hareketine, ister Ülkücü harekete karşı olsun Türkiye'ye ve AK Parti iktidarına karşı var olan antipati bu anti-demokratik gelişmeleri besliyor.
Onlarca yıldır Avrupa ülkelerinde faaliyet gösteren ve son zamanlarda hedefe konulan Milli Görüş veya Ülkücü Hareketlere karşı yasaklama girişimleri hukuki mesnetlere dayanmak yerine siyasi kararlar olarak ortaya çıkıyor.
İslam karşıtlığı, Türk karşıtlığı, Erdoğan karşıtlığı ve Türkiye karşıtlığı çok farklı siyasi düşüncelere sahip insan topluluklarının hedefe konulmasına sebep oluyor.
Türkiye'nin Avrupa'daki etkisini kırmak istiyorlar ve kendilerince AK Parti'nin destek gördüğünü düşündükleri sivil toplum etkinliğini zayıflatmaya çalışıyorlar.
Ülkücü hareket Cumhur İttifakı'nın sivil toplum uzantısı gibi algılanıyor.
Oysa bu düşüncedeki dernekler siyasi çalışma değil sivil toplum faaliyeti yürütüyorlar.
Fransa ve Avusturya bu konuda ilk adımı atan ülkeler oldu. Fransız hükümeti 4 Kasım 2020 tarihinde yayımladığı bir kararnameyle, Ülkücüleri kendi uydurdukları Bozkurtlar örgütünün üyesi gibi göstererek yasaklama yoluna gitti.
Ardından Almanya'da benzer tartışmalarla konu gündeme geldi.
Bu yapılar legal zeminde etkinlik yürütüyorlar ve tüm faaliyetlerinin anayasal düzenin prosedürlerine uygun olarak gerçekleşip gerçekleşmediği hukuki denetim altında.
Hukuki denetimlerde bir sorun bulunmayan yapıların siyasi gerekçelerle yasaklanmaya çalışılması veya bu tür çıkışlarla baskılanmaya çalışılması fikir ve örgütlenme özgürlüğüne gölge düşürür.
Bu derneklerin üyeleri herhangi bir hukuki olaya karışırsa zaten gerekenler yapılır. Bugüne kadar bu yapıların devlete veya anayasal düzene tehdit oluşturduğuna dair hiçbir somut emare ortaya çıkarılamamış...
Fransa'nın yasaklama kararı almasında iki gerekçe gösterildi. Birincisi sözde Ermeni Soykırım anıtının üzerine sprey boya ile RTE ve bozkurtlar yazıldığı, ikincisi Karabağ olayları sırasında Azerbaycan'a destek yürüyüşleri.
Bu tür gerekçelerle onlarca dernek hayali bir örgüt kapsamına sokularak yasaklandı; bozkurt işareti bile suç unsuru sayıldı.
Avrupa'nın kendi ürettiği ırkçı ve faşist dalga Müslümanları, Türkleri ve göçmenleri kasıp kavururken yönetimler legal yapıların üzerine gidiyorlar.
PKK ve Ermenilere alan açmak için Türkiye'ye müzahir tüm yapılar baskılanıyor.
Ülkücülüğün bir ideoloji, düşünce tasavvuru veya fikir akımı olarak durduğu yer ayrı bir mesele ama Avrupa ülkelerinin tamamen siyasi gerekçelerle ülkücü olarak nitelendirdiği sivil toplum örgütleri üzerinde terör estirmesi temel hak ve hürriyetlere tamamen aykırıdır.
Farklı görüşlere saygı duymak yerine yasaklamak AB'nin üzerinde yükseldiği ana sütunu ciddi şekilde sarsacaktır.