Memleketin Diyanet İşleri Başkanlığı’nın 30 Ağustos hutbesinde Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün adından söz etmediği gerekçesiyle ayağa kaldırıldığı sırada, CHP’nin İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu, Diyarbakır’da HDP’lilerle kucaklaşıyordu.
Atatürk’ü bir hutbenin satırları arasında arayan kitle, (ki, bence de hutbe bu anlamda eksiktir, Diyanet’in günlük siyasetin malzemesi olmak gibi bir rotası asla olamaz) nedense, Amerikan emperyalizminin Ortadoğu’daki silahlı gücü PKK’nın siyasetteki uzantısı ile kurulan bu “kucaklaşma stratejisine” tek kelime etmedi!..
İmamoğlu, bir de, ertelenmiş Karadeniz düğününde gençlerle horon tepti. O görüntüleri izlerken, Karadeniz başta, bu memleketin PKK kurşunu ile şehit olmuş evlatlarının anaları gözlerimin önüne geldi…
Mesela Maçka’nın şehit anaları, o partiye Atatürk fotoğrafı taşıyan , Mustafa Kemal’in “gaflet-delalet” kelimeleriyle destek veren İmamoğlu hakkında ne düşünmüşlerdir?..
İki yüzlü…
Pervasız…
Yeri geldiğinde çukura dönüşen bir siyaset zemini…
İlkelerini rafa kaldırmış…
Hilekar…
Kuvva’nın partisi nerede?..
Bu adamın ne olduğunu gördünüz, açın telefonu Nihat Genç’e, “üstad haklıymışsın, gel bu meseleyi bir daha düşünelim” deyiverin, memleket sevdasında yürüyoruz, burada kişisel manevra alanlarımızın hiçbir önemi yok…(Eğer samimiyseniz…)
Bu ülkenin, muhafazakar-milliyetçi kesimden yola çıkacak yeni bir partiye ihtiyacı yok!..
Bu ülkenin, kurucu dedelerin temelini attığı, kurucu lider Atatürk’ün bir eylem planına dönüştürdüğü, 1923-1938 arasındaki “Kuvva Ruhuna” her yönüyle sahip çıkan yeni bir partiye ihtiyacı var!..
O ruhun doğal mirasçısı olduğunu söyleyen CHP’nin günümüzdeki kadroları, lideri başta, FETÖ-PKK hattında tahterevalliye binmiş durumdalar…
İzmir Marşı (ki, tekrar yazıyorum, en sevdiğim marştır) ile milleti doldurup, Mustafa Kemal’in meşruiyetini ve mirasını emperyalizme peşkeş çeken ve bunu da giderek, siyonizmin saldırganlığı ile eşgüdümlü olarak açık açık yapan bir kadro ile karşılaştık.
Mustafa Kemal’in “bağımsızlık karakterimdir” şiarından yola çıkan gerçek kuvvacıların bir araya gelip, kurucu lidere bağlılığı saygı uyandıran geniş bir kitlenin istismar edilmesini önlemesi gerekmektedir.
Bu ülkede sol zaten yokmuş…
23 yaşında “yapma iradesine sahip gözüpek gençleri” asarsanız, ortalık şaklabanlara kalır. Darbelerde biçtiğiniz her sol kadrodan geriye, Avrupa fonlarından beslenen, emperyalizme uyumlu “sol”(!) kadrolar çıkar, geçiniz.
Önce de söyledim: Eğer bu ülkede gerçek sol olsaydı, 2009 Davos’undaki “one minute”ten sonra Erdoğan’ı havalimanında muhafazakarlar kadar sol kanat da karşılardı.
Onlar, emperyalist-siyonist ittifakın Erdoğan’ı cezalandırma stratejisinden nemalanma gayretine düştüler.
Hala, CHP Genel Başkan Yardımcısı Ünal Çeviköz, NATO’ya selam çakma gayretinde. İmamoğlu da AB Delegasyonu’nun kuyrukçusu olarak gitti Diyarbakır’a…
Türkiye’nin aynı zamanda “milli/anti-emperyalist” bir sol harekete de ihtiyacı var.
Medya, neden, “küresel mahfellerden destek almış” bazı muhafazakar kanat politikacıların “yeni parti” öyküleri karşısında bu kadar heyecanlanmış durumda, anlamak mümkün değil…
Ülkenin gerçek siyasi ihtiyacı ise orada öyle duruyor: Kuvvayı Milliye ruhunu şahlandıracak, anti-emperyalist mücadelede sol kanatta doğan derin boşluğu dolduracak, milli-yerli kimliğiyle beka cephesini güçlü kılacak bir parti…
Türkiye’nin bu yolu açacak insan potansiyeli vardır…
“Erdoğan nefreti”ni kurumsallaştırıp emperyalist işbirlikçiliğini saklayan kesim kimleri dışlayıp, hedefe oturtuyorsa, esas çocuklar onlardır…
Ve o çocukların aralarındaki farklılıkları bir kenara bırakıp bir araya gelmesi gerekmektedir.
Gün o gündür…