Gözler Orta Doğu'yu çevrilmişken ilginç bir haber geldi ama bu kez kuzey cephesinden. "Batılı tarım şirketleri Ukrayna arazilerinin yüzde 18'ini satın aldı". Kyiv Post'un bu haberi düşündürtüyor bu Ukrayna neden bu kadar 'paylaşılamayan' bir toprak? Ne var da 2 yıldır kah durup kah yeniden alevleniyor gerilim? Ve işin ucu durup durup neden nükleere dayanıyor? Gelin bir bakalım Ukrayna'nın zenginliğine:
Kanıtlanmış doğalgaz rezervleri bakımından Avrupa'da Rusya ve Norveç'ten sonra 3. Sırada Ukrayna. Dünyanın dokuzuncu büyük uranyum üreticisi ve lityum rezervleri bakımından Avrupa birincisi. Titanyum cevheri rezervleri bakımından Avrupa'da ikinci, dünyada 10. sırada
Keşfedilmiş manganez cevheri rezervleri açısından dünya rezervlerinin %12'sine sahip olmasıyla dünya ikincisi. Dünyanın ikinci en büyük demir cevheri rezervine sahip ve 2019'da ihracatta dünya beşincisi idi. Linyit rezervlerinde dünyada 15. sırada.
Civa cevheri rezervleri açısından Avrupa ikincisi olan Ukrayna o meşhur Çoju Donbas bölgesinde kömür (antrasit) rezervi bakımından ABD, Çin, Rusya, Avustralya ve Güney Afrika'dan sonra dünya altıncısı. Toplamda onlarca trilyon değerinde rezerv demek oluyor bu.
Yani Ukrayna 'taşı toprağı değerli maden'. Sadece bunlar mı, tabii ki değil. Bir de yazının başında yer verdiğimiz işin 'tarım' boyutu var ki evlere şenlik. Topraklarının yüzde 70'i tarım arazisi olan Ukrayna 104 milyon hektar tarımsal alana sahip ve bunun da 72 milyon hektarı ekiliyor.
Bu miktarla da dünyadaki buğday ihracatının yüzde 10'u, arpa ihracatının yüzde 13'ü, mısır ihracatının yüzde 15'ini ve en önemlisi olan ayçiçeği yağının yarısını tek başına gerçekleştirdiği düşünüldüğünde dünyanın bir anlamda 'tahıl ambarı' denilebilecek bir kapasiteye sahip. İşte bu nedenle Türkiye'nin 'tahıl koridoru' diplomasisi ile nasıl bir 'küresel gıda krizi'nden dünyayı kurtardığı daha net anlaşılıyor ve o yüzden de 'Ukrayna, sadece Ukrayna değildir'.