Dünyadaki yeni savaşlardan bahsederken, yine Rusya örneği ile konuya başlamak istedim.
Çünkü ileride bu hikâyenin "esas motoru Rusya oldu" diye yazacak tarih kitapları.
Putin, küresel masadaki yeri için, savaşı göze aldı ve savaştı.
Evet, buna iteklendi...
Amma Batı yanıldı!
Stratejiler kâğıt üzerinde güzel çizilmiş olsa da, gerçekleştirilen neticeye bakılırsa; Kaybeden bir Batı var karşımızda.
"ABD-İngiltere arasındaki rekabete de şahitlik edeceğiz..." diye bir kaç defa yazmışımdır.
Buradaki birleştirici etken güç "dışarıdaki düşman!" motivasyonu, zannımca bir yerden sonra sorgulanır olacak.
Putin, Ukrayna konusunda başından itibaren şunu söylüyordu: "Ukrayna'nın devlet olarak yaşamasının garantörü Rusya'dır".
Geldiğimiz aşama şunu bize göstermektedir; Ukrayna toprakları uğruna kavga eden Polonya, Almanya, Macaristan, Beyaz Rusya faktörü, ileride daha fazla konuşulacak türden.
Putin son askeri toplantıda şunları diyor: "Bizimle beraber yürümek istemeyen kendileri bilir. Başkalarını buna zorlayacak değiliz. Ama bize ait olanı da kimseye vermeyeceğiz... "
İlginç olan, tam da bu konuşma üzerine Amerikan medyası bir iddia ileri sürüyor: "Putin ateşkes için elçiler göndermeye başlamış"
Tam da o sırada Avrupa Birliği yüksek temsilcisi Borrell, İngiliz The Guardian'a şunları söylüyor: "AB seferber olmaz ve tüm yeteneklerini harekete getirmezse, Rusya Ukrayna'da galip gelecek..."
Bu çelişki, nedir sizce?
Hani Batı kazanmıştı?
Hani Rusya batmıştır?
Neden Borrell konsolidasyon arayışında?
Kimi ikna etmeye gayret ediyor Borell?
Mesele şu ki; Batı medyası her zaman Batı stratejilerini dünya kamuoyuna kamufle edilerek servis edilmesini sağlayan mekanizma oldu. Savaşın bitme isteği, durma arzusu batının kendisine ait bir istektir...
Kendi kamuoyunu nasıl ikna edecek?
Açık bir şekilde, "kaybettik" diyemiyor.
O nedenle böyle bir yalana ihtiyaç vardır. İşte alın size iddia; "Putin, ateşkes için yollar arıyor ve elçiler gönderiyor..."
Putin ise şunları diyor: " Her türlü anlaşmaya hazırız ama bizim şartlar ile..."
Yeni dünya, kendi şartlarını dayatmakta.
Rusya ile Batı, illaki sonunda anlaşma masasına oturacak!
Bu hep böyle olmuştur.
Peki Ukrayna'ya ne olacak?
"Güzelim ülkeyi bu duruma sokarak, gelinen noktada kim daha çok kaybetti?" sorusuna cevap, yalın gözle bakıldığında ortada değil mi?
Borell, Rusya'dan gelen tehlikeden (!) bahsediyor. Ama esas tehlikeyi göremiyor...
Avrupa cazibe merkezi olmaktan, umut vadeden coğrafya olmaktan artık çıkıyor.
ABD, Çin ve İngiltere mücadelesi, Avrupa'yı bağımsız taraf olmaktan çıkardı ve büyük filin büyük arka bahçesi gibi bir aparata dönüştürdü.
Parçalamak istenilen Rusya'da, çeşitli milletler bir arada uyumlu yaşayabilmekteyken, Müslümanlara saygı gösterilirken, İslam Peygamberine ve kutsal kitabına saygısızlık kanunen yasaklanmışken, Avrupa'da Müslümanlara karşı İslam düşmanlığı boy göstermeye başladı.
Fransa'da başörtüsü yasağı devrede, bırakın başörtüsünü, muhafazakâr sayılacak kıyafet giyilmesi dahi istenilmemektedir.
1940'ların başındaki Avrupa'ya benzer ırkçı, faşist anlayış hortlamışken, şimdi soruyorum kim kimden öğrenmeli?
Saklanması mümkün olmayan olaylara şahitlik ediyoruz. Gazze'de ölen çocuklara, annelere sesini çıkaramayan, çıkarmayan bir Batı dünyası, patronluk koltuğuna nasıl devam edebilecek?
Kim aldıracak?
Evet, Batı dünya kamuoyunu
Rusya konusunda konsolide etmeyi başarmıştı.
Ama dünya kamuoyu, Gazze'deki İsrail'in yaptığı soykırıma sessiz kalan, sadece sessiz kalmayan bu soykırıma ortak olan küresel aktörleri, tüm gerçekleri ile tanımaya başladı ve ikna etmek ve konsolide etmek artık zordur.
Çıkmazımız da budur.