Avrupa Birliği, FIFA ve UEFA’dan önce, kendi içindeki olumsuz dinamikleri bertaraf etmeyi beceriyor. Mesela, spor terbiyesi konusunda defoları ve sabıkası bulunan Romanya, Macaristan, Polonya gibi problemli ülkeleri; dış müdahaleye ihtiyaç oluşturmadan, hizaya getiriyor. Bu ülkelerde yabancı statüsü ile oynayan futbolcular; UEFA’dan önce kendi özel yaptırımları ve yasaları ile koruma altında... Dış müdahaleye olanak tanımıyorlar.
Biz ise; futbolculara olan borçlarımızı çatır çatır ödemek zorunda olduğumuzu bile bile, meseleyi uzatıp zaman kazanmak ve geciktirerek faiz de ödemeyi göze alarak çarşafa dolaştırırız. Hakkıyla hesap kapatmak gibi bir terbiyemiz yoktur. Sonunda bedelini daha ağır şekilde ödemek zorunda kalsak bile; ötelemeyi, itelemeyi, ertelemeyi marifet sayarız.
***
Türkiye işte bu yüzden; futbolda alacak davası açılan Avrupa’nın en sorunlu ülkesidir. FIFA ve UEFA bizden yaka silkiyor... Haklı olduğumuz davalarda bile; (Şartlı refleks olarak ve bize olan inançlarını kaybettikleri için) hep aleyhimize karar veriyorlar. Bu konuda kazandığımız dava yok.
Türkiye denildiğinde, dışarıda sorunlu ülke akla geliyor. Kulüplerimiz, gözden çıkardıkları futbolculara kazanımlarını/haklarını/alacaklarını ödememeyi veya ötelemeyi kulüp yönetmenin doğal gereği olarak görmeye başladı. Sıkıntı burada!
***
Koca Almanya’da, UEFA’ya intikal etmiş sadece 3 çetrefilli konu varken; Türkiye’nin 61 dava dosyası olması; içinde bulunduğumuz utanç verici durumun belgesidir.
Aklımız sıra uyanık davrandığımızı sanırız ama, zorunlu ödemede zaman kazanalım derken; faiz yükü ve kaybolan itibarımızı hiç hesaba katmayız. Mevcut sıkıntınları, gelecek yönetimlere postalamanın yöntemleriyle aşmaya çalışırız. Ağır borç yükleri böyle oluştu.
Genel kurullarda ibra edilmek de, sorumluluktan kurtulmak için, harika bir fırsattır. Bu düzen değişmeli!