Darbe gecesi, saat 23.01’de şu tweeti atmıştı: “Tekbir getirerek boğaz keserek mi demokrasi mücadelesi verilir. İnandığınız Allah'ınız sizin de belanızı versin.”
Bununla yetinmemiş, “Meclis’in bombalanması asıl niyetin ne olduğunu ortaya koyuyor” diyerek, darbenin “danışıklı dövüş” olduğunu ve asıl niyetin “mağdur yaratmak” olduğunu yazmıştı.
Bu kim?
Devlete “seri katil” diyen Canan Kaftancıoğlu...
Yani, Kemal Bey tarafından “bulunup”, İstanbul İl Başkanlığı’na getirilen “münkir” hanımefendi...
Hanımefendi, çeyrek domuzu 7 dakikada mideye indirmekle övünen bir beyefendiyle evli...
O beyefendi, Köy Enstitülü öğretmen-yazar Garip Tatar’ın oğludur. Garip Tatar, sonradan, “Ümit Kaftancıoğlu” ismini aldı.. Hanımefendi de, böylece, “Canan Kaftancıoğlu” oluverdi.
İşbu Canan Kaftancıoğlu’nun belli başlı hususiyetleri var:
Bir, inanmadığı (yani Allah’ın varlığını inkâr ettiği) halde, ustaca “mış gibi” yapıyor. İftarlarda, şurada burada, toplu dua edilirken, ellerini açıp “dua pozisyonu” alıyor... (Buna “ikiyüzlülük” mü tabir etmeli? Canan Hanım’ın hemen yanında poz veren Kemal Kılıçdaroğlu “eseriyle” gurur duyabilir...)
İki, DHKP-C’yi, PKK’yı, HDP’yi filan çok seviyor... Onlara toz kondurmuyor.
Üç, FETÖ meselelerine hiç girmiyor...
Dördüncüsü ve en önemlisi, gözünü kırpmadan yalan söylüyor...
Evet, yalan söylüyor...
Darbe gecesi ortaya attığı “boğaz kesme” yalanını devam ettiriyor.
Bu “yalan”a, biliyorsunuz, Kemal Kılıçdaroğlu ve Selahattin Demirtaş da tamah etmişlerdi... Kürsüye çıkıp, utanmadan, işbu yalanı tekrarlamışlardı. Hatta Kılıçdaroğlu, “utanmazlıkta ve pişkinlikte benim üstüne yoktur” dercesine, bir televizyon kanalında, “boğaz kesme görüntüleri”nden bahsetmişti: “Var... Görüntüleri var...”
Bu “olmayan” görüntüler(çünkü boğazının kesildiği söylenen er çıkıp, “ben hayattayım, boğazım filan kesilmedi, olay külliyen uydurma” demiş ve bütün iddiaların altını boşaltmıştı) Kemal Bey’in eline nasıl geçti?
FETÖ’cüler tarafından mı servis edildi?
Servisi yapanlar “yine” maskeli miydiler?
Bunları öğrenemedik...
Öğrenemeyecektik... Çünkü böyle bir olay vuku bulmamıştı, köprüde bir erin boğazı kesilmemişti... Hatta köprüde, darbeye direnenler dışında (40 civarında şehit verilmişti), bir tek erin bile burnu kanamamıştı ve “dolayısıyla” Kılıçdaroğlu, Kaftancıoğlu, Demirtaş avanesi yalan söylüyordu.
Bu uzun girizgâhın nedeni şu:
Tescilli yalancı Canan Kaftancıoğlu, geçenlerde, “Almanya’nın Sesi” olarak bilinen Deutsche Welle kanalına çıkıyor. Orada Nevşin Mengü’nün sorularını cevaplıyor.
Mengü, kendisine açılan soruşturmayı hatırlatınca, şunları söylüyor: “15 Temmuz gecesi, köprüde, askerlerin boğazının kesilmesini kınamıştım. Hâlâ aynı noktadayım...”
Bunları söylüyor ama sunucu hanımefendi, “Bu iddiayı, boğazının kesildiği söylenen er bile tekzip etti. Böyle bir olayın vuku bulmadığını siz de biliyorsunuz, niye ısrarla bu yalanı gündeme getiriyorsunuz” demiyor.
Üstelik Canan Hanım, olayı çoğullaştırıyor.
Önceleri “er” diyordu, şimdi “askerler” diyor. Yani bir tek kişinin değil, birden fazla kişinin boğazlandığını söylüyor...
İşin ilginç tarafı şu:
Gerçekleşmediği “kanıtlanmış” bir olayın peşine düşüp olmayan “boğazlama” hadisesini kınıyor ama olmuş bitmiş katliamla ilgili bir tek cümle etmiyor.
O gece FETÖ’cüler 251 vatandaşımızı katletti. Binlercesini sakat ve yaralı bıraktı...
Üstelik görüntülü ve kanıtlı...
Canan Hanım ve ustası Kılıçdaroğlu bu katliamı kınamak için neyi bekliyor?
Nedir onları alıkoyan?