Bu ülkenin yetiştirdiği, üç gayretli kadın... Suyun kaldırma gücü gibi onlar. Laftan, sözden, göze gelmekten çok, sırtlayıp omuz verdikleri işler güçler ile örnek alınan kimseler. Onların ortak özelliği, “içimizden” yetişmiş, çalışkanlıkları ile hep ayakta iş görür, elleri hep taşın altında, hayırlı evlat, güvenilir bir kız kardeş, merhametli birer anne ve topluma örnek birer öğretmen edasıyla sürdükleri hayatları... Onlar, hayatı kuran kadınlar...
***
Emine Erdoğan Hanım, geçtiğimiz hafta Birleşmiş Milletler bünyesindeki Dünya İnsani Zirvesi’nde tarihi bir işe imza attı. Dünya siyasetçilerinin, parayı ve gücü yönetenlerin, muktedirlerin masasına, kadın ve çocukların hakkını sordu: “1 milyar insan açlıkla mücadele ederken, her yıl 10 milyon insan açlıktan ölürken, dünyada barıştan nasıl bahsedeceğiz?” diye sordu.
Bir paradigma değişikliği zaruretinden söz açtı. İnsani Zirvenin, ahlaki ve insani açıdan vicdanlarımızı yeniden gözden geçireceğimiz bir milat olmasını umut ediyordu. Dünya siyasetinin ve ekonomisinin insan onuruna yaraşır bir yenilenmeyi gözetmesi gerektiğini söyledi. Mevcut haliyle dünyadaki sistem ezilenlerin daha çok ezildiği bir değerler iflasını yaşarken, bunun ilk sıralardaki mağdurlarının kadınlar ve çocuklar olduğunun altını çizdi. Türkiye Suriye’de yaşanan büyük insanlık krizinde dünyanın en hayırsever ülkesi olduğunu yeryüzüne ispat ederken, “açık kapı’’ politikasıyla 4 milyon civarındaki mültecilere ev sahipliği yapıyor. Emine Erdoğan böylesi bir evin annesi olarak konuştu. Hem mesuliyet ve ağır bir yükün altından çıkıyordu onun sesi hem de insani değerlerin çöktüğü bir zeminde tüm dünyaya yeniden insan olduğumuzu hatırlatıyordu. Onu, acının ve feryadın yükseldiği hemen her yerde annelerin ve çocukların yanında bulduk. Emine Hanım, eşinin yanında protokol icabı duran, bir magazin ve merak klişesi olmayı değil, mazlumların sesi olmayı vazife bilmiş cesur bir kimlik...
***
Semiha Yıldırım’ı Başbakanımız Binali Yıldırım Beyefendi’nin eşi olarak gördü basınımız. Başbakanımız da dahil özellikle Doğu Anadolumuzun “Hoca’nım” olarak hitap ettiği, garip gureba anası, sadece yetiştirdiği öğrencilerle değil, sahip çıktığı öğretmenlerimizle de gönüllere taht kurmuş mert yürekli bir öğretmenimizdir. Kadınları bir tür süs bebeği, eğlencelik meta ya da erkeklerinin yanında taşınırken adeta caka malzemesi olarak lanse eden bakış açısı -aslında açısızlık, körlük demek daha uygun- Semiha Yıldırım Hanımefendiye ezberden bir çullanmaya girişti... Rahmetli Mevhibe İnönü’nün resimleriyle salvo yapmaya kalktılar, başörtüsüne, kılık kıyafetine, makyajsız sadeliğine akılları sıra eleştiri getirebileceklerini düşündüler... Çok eskide kalmadı mı bu tür çapsız saldırılar. Mevhibe İnönü gibi ilk cumhuriyet kadınlarının açtığı öğretmen okullarında okuyup, Anadolu’ya öğretmenlik idealini taşıyan bir hanımdı oysa Semiha Hocanım... Sizler en çok, “Orada bir köy var uzakta” marşını tuzu kuru köşelerinizde uzaktan uzağa söylerken, o yollardaydı. Karın yollarını kapadığı köylerde, bazen at sırtında, bazen gaz lambası ışığında ilmek ilmek memleketi bağladı, ördü, yurt etti kara toprağı. Sizin düşkünler yurduna atıp, unuttuğunuz öğretmenlerimizin sırtına fanila giydirip saçlarını tarayan bir mihmandar. Eserleri ortada.
***
Fatma Sayan, sevgili meslektaşlarımız aile dostumuz Avukat Hatice ve Ramazan Sayan’ların kızı. Elektronik Mühendisi ve tıp Doktoru. Türkiyemizin iftiharı dahi gençlerimizden. Çocukluğundan beri Tayyip Erdoğan tedrisatından geçmiş, mücevherle tartılsa ağır gelecek güzel bir evlat. Bakanlıkta “2.Fatıma Dönemi”ni başlatacağından eminim. “Fatım Fatıma’dır”. Hoş geldin güzel Bakanım...