Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Başbakan Davutoğlu’nun görev değişimi sırasındaki açıklamalarını hatırlayın*.
‘Yeni Türkiye’ için üç önemli hedef ve üç önemli süreçten söz ettiler:
Yeni anayasa, cari fazla veren ekonomi ve yerli savunma sanayi hedefleri.
Çözüm, demokratikleşme ve paralel yapıyla mücadele süreçleri.
Bir:
Yeni anayasa, 1980 darbesinden sonra Türkiye’nin bir türlü cesaret edemediği, cesaret ettiğinde ‘terör’ belasına takıldığı bir hedefti. Bu hedef, son 12 yıldaki demokratikleşme adımları ve zihniyet olgunlaşmasıyla ulaşılabilir ve konuşulabilir oldu.
Yeni anayasayı, yani ‘yeni toplumsal sözleşme’yi hayata geçirme cesareti ise ‘çözüm süreci’ ile oluştu.
Türkiye’nin kavgalı olduğu etnik ve sosyal yapılarıyla barışması sürecinin tamamlanması, ‘kavgasız, tam demokratik Türkiye’ demek.
Yani, sosyal ve siyasal enerjisini tüketmeyen, dağıtmayan; aksine toplayan, birleştiren bir Türkiye.
Bu aynı zamanda birinci ‘sorun’...
İki:
Türkiye’nin ‘cari fazla veren ekonomi’ hedefinin anlamı;
-Yeni fikirlere ve teknolojiye dayalı, katma değeri yüksek sanayi üretimi;
-Bu üretimi uzun vadeli yabancı sermaye ve giderek artan oranda yerli sermayeyle finanse etmek.
-Bu bağlamda sıcak para girişini azaltmak.
Bunun da en önemli iki şartı var: Ucuz ve sürekli enerji; siyasal, ekonomik istikrar.
Türkiye, siyasal ve ekonomik istikrarını ‘çözüm süreci’ ve ‘yeni toplumsal sözleşme’ ile perçinleme yolunda ilerliyor.
Enerji ise halen Bakü Tiflis Ceyhan (Hazar havzası), Mavi Akım (Rusya) ve İran’dan petrol ve doğalgaz boru hatlarından geliyor. Şimdi Kuzey Irak’la petrol boru hattından ABD’nin tehditlerine rağmen petrol akmaya başladı. Azerbaycan’la TANAP doğalgaz hattı ise Türkiye için hem ucuz doğalgaz, hem de Avrupa’ya bağlanacak olması nedeniyle stratejik güç demek.
Ayrıca iki nükleer santral de yapım aşamasında...
Yani ‘cari fazla veren ekonomi’ derken, Türkiye’nin ‘ekonomik bağımsızlığı’ndan, onun da ön şartı olan ‘enerji bağımsızlığı’ndan söz ediyoruz.
Bu da ikinci ‘sorun’...
Yerli savunma sanayi ilk iki maddeyle doğrudan bağlantılı ve Türkiye’nin ‘güvenlik bağımsızlığı’nı sağlayacak olan hedef.
Üçüncü ‘sorun’ da bu...
Bu üç sorun, ana sorunu oluşturuyor: Türkiye’nin bölgesinde ve dünyanın herhangi bir yerindeki soruna müdahale edebilmesi sorunu...
Türkiye, bölgesinde ve özellikle İslam coğrafyasında halklar nezdinde ‘yumuşak gücü/soft power’ yüksek bir ülke. Ancak ‘sert güç/hard power’ yoksa en basit ifadesiyle, “İyi ülke ama etkisi yok” durumundan kurtulmak mümkün değil.
Yumuşak gücün etkili olması için arkasında sert güce ihtiyacı var; güçlü ve bağımsız bir savunma sanayine, güçlü ve bağımsız bir ekonomiye, güçlü ve istikrarlı bir siyasete...
Türkiye bunu başardı mı; henüz hayır...
Ancak başarmayı hedeflemesi bile başlı başına ‘sorun’...
Türkiye’nin coğrafi ve insani olarak yakınlığı bulunan coğrafyada değişim ve dönüşüm kadar ciddi yeni ‘hesaplar’ da var.
Fas’tan Mısır’a, Yemen’den Afganistan’a, Filistin’den Irak ve Suriye’ye; dahası halen ‘ateşkes’ halinden kalıcı barışa geçememiş olan Bosna’ya kadar çatışmalar bitmiş değil; dönüşüm süreçleri devam ediyor.
Bu bölgelerde ‘nihai söz’ henüz söylenmiş değil ama yakın.
Doğu Akdeniz’de yeni enerji hesapları var. Rum Yönetimi Kıbrıs açıklarında tek taraflı ‘münhasır ekonomik bölge’ icat etmiş, doğalgaz arıyor. Türkiye ‘Bu kaynaklar tüm Kıbrıs halklarınındır’ diye bölgeye arama gemisi ve savaş gemileri gönderince KKTC ile barış görüşmelerinden çekiliyor.
Aynı bölgede İsrail, Gazze açıklarındaki doğalgaz yataklarını sahiplenmek için Gazze halkını bitirmeye, Gazze ve Batı Şeria yönetimlerinin birleşmesini engellemeye çalışıyor.
Önümüzdeki yıllarda, bölgesel krizlerin çözümü ve yeni fırsatların paylaşıldığı masalar kurulacak.
Mesele şu:
Bu masalara nasıl bir Türkiye oturacak?
Kendi içinde PKK terörü, PKK-Hizbullah, Alevi-Sünni çatışmasıyla boğuşan, paralel yapının delik deşik ettiği bir Türkiye mi;
Yoksa enerji sorununu çözmeye başlamış, ekonomisi ‘orta gelir tuzağı’nı aşan, kendi finansmanını sağlayabilen, yerli savunma sanayini geliştiren, toplumsal sorunlarını çözmüş, siyasi istikrarını güçlendiren bir Türkiye mi?
Yüz yıl sonra yeni ‘Lozan’ masalarında ‘1923 Türkiyesi’ gibi Batı Trakya’dan, 12 adadan, Musul ve Kerkük’ten vazgeçmek zorunda kalan ‘iradesiz’ bir Türkiye isteniyor; 2023 hedeflerinden taviz vermeyen bir Türkiye değil...
Paralel yapı süreci de, sokakları yangın yerine çevirme süreçleri de Türkiye’nin ‘masada elini zayıflatma’ süreçleridir ve birbirine ‘paralel’dir.
Ve maalesef bu süreç daha yeni başladı...
* (O üç başlık Yeni Türkiye’nin bağımsızlık ilanıdır / 19 Ağustos 2014 tarihli yazı)