David Phillips, ABD yönetimine danışmanlık yapmanın yanı sıra Türkiye’de iyi tanınan Dış İlişkiler Konseyi (CFR), Center for Strategic and International Studies (CSIS), Atlantic Council gibi düşünce kuruluşlarında çalışıyor. Uzmanlık alanı ‘çatışma çözümleri’ bir sıfatı da ‘barış yapıcı’...
Bütün sıfatlarıyla Türkiye’de terör sorunu ve PKK ile ilgili çalışmalar da yürüttü, yürütüyor.
Ancak PKK ile çatışmalı dönemi bitiren ‘çözüm süreci’ başladığından beri barış yapıcıdan çok kışkırtıcı rolüyle dikkat çekiyor!..
2007’de yazdığı ‘PKK’nın silahsızlandırılması’ raporunda, “siyasi ve kültürel reformlar, 301. maddenin kaldırılması, Barzani’yle yakınlaşma, Kürtçe’ye özgürlük, Kuzey Irak’a sınır ötesi operasyon yapılmaması, terörün masada çözülmesi”ni önermişti.
2009’da yazdığı ‘Türkler ve Irak Kürtleri arasında güven tesisi’ raporunda da “Barzani ile ekonomik bağları güçlendirmek, enerji işbirliğini güçlendirmek”ten sözetmişti.
Bunlar yapıldı...
Ama bakın şimdi neler diyor.
Şubat ayında Barzani yönetimine yakın Rudaw sitesine verdiği röportajdan alıntılıyorum;
“AKP hükümeti hala Kürtlere siyasi ve kültürel bir hak vermiş değil. Cumhurbaşkanı Erdoğan hala tahrik edici bir dil kullanıyor ve PKK’ya ‘terör örgütü’diyor. Türkiye barışta ciddiyse o zaman demokratik özerklik sağlamak için anlamlı adımlar atmalı.”
Phillips, örneğin Kürtçe’nin TRT ve özel kanallarda, siyasi propagandada, mahkemelerde özgürleştirilmesi, ‘bölgesel parti’ kurulmasına izin verilmesi, Kürtçe yer isimlerinin iadesi, Kürtçe edebiyat örneklerinin devlet tarafından basılmasını dahi unutmuş!
‘... hak vermedi’ demiş üstelik; oysa bizzat Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı ve Başbakanı kullanacağı kelimelerde ondan daha dikkatli davranıyor, ‘hak verme’ yerine ‘haklarının iadesi’ ifadesini kullanıyor.
Çözümü ‘PKK taleplerinin kabulünde’ görüyor. Bunun için bir çatışma çözümleri uzmanı olmasına gerek yoktu ki!..
Diyor ki; “Obama yönetimi eğer İŞİD’i bitirmek istiyorsa Kürtlerle çalışmalı. Yoksa ABD askeri sahaya inecek.”
Türkçesi, IŞİD için Amerikalılar öleceğine Kürtler ölsün!..
Ancak Kürtlerin buna ikna edilmesi için ‘ödül’ konulması gerektiğini de yüzsüzce ekliyor:
“Kürtler IŞİD eksenli bir savaş yürütebilir ama eğer sonunda bir ödül olmayacaksa niye kendi savaşçılarını bu savaşa kurban versinler ki.”
Ödül olarak ne önermiş bakın;
“Irak Kürdistanı Rojava ve Suriye üzerinden deniz bağlantısı kurabilir. Bir çeşit konfederasyon...”
Bunları neden hatırlatıyorum;
Bu ‘çatışma uzmanı’ ABD’li analist, kendisinden daha ünlü ‘Türkiye uzmanı’ Henry Barkey ile Kandil’i ziyaret etti yakın zamanda. Türkiye’yi de pas geçmediklerini düşünmemem için yeterince sebep var.
Hayır komplo teorisi yazacak değilim, bu onların işi...
Sadece birbirleriyle benzer yerlerde çalışan, benzer ‘fikirler’ ve ‘çözüm önerileri’ üreten, bu ürettiklerini de ABD yönetimine ‘satan’ kişilerin trafiğine dikkat çekiyorum.
Bir isim daha var bu trafikte.
Hakkında google araması yapmanız, benim bazı bilgileri yazmamdan daha iyi sonuçlar verir...
Alan Makovsky...
Seçimden önce Türkiye’deydi. Makovsky Ankara’da kaldığı 2-3 gün içinde AK Parti’nin yeni döneminde etkili olabileceğini düşündüğü isimleri yokladı. Ancak randevu alamadı!..
Sonra Diyarbakır ve Mardin’de ‘temaslarda’ bulundu, gitti.
Muhtemelen öyle hemen ülkesine değil; bölgede başka yerleri de ziyaret ettikten sonra...
***
BOP’u unutmadık değil mi?
Hani Bush döneminde, dikta yönetimleri altındaki İslam ülkelerine demokrasi getirmek için kurulmuştu...
Ya da bize öyle satılmıştı...
Sonra ABD arkasından çekildi, demokrasi için sokağa çıkan Müslüman halklar Libya’dan Yemen’e, Mısır’dan Suriye’ye kadar kurşun yağmuruna tutuldular!..
BOP fiilen bitmişti, resmen de bitti.
Ancak BOP’un asıl amacı o günlerde de yazılmıştı.
“BOP bölgesi ABD için kritik çıkarların bulunduğu bir bölgedir. ABD karar alıcılarına göre uzun bir dönem (2025’e kadar) ABD çıkarları şunları içine almaktadır:
-İsrail’in bütünlüğünün korunması ve Ortadoğu Barış Süreci’nin tamamlanması.
-Petrolün kontrol altında tutulması.
-Saldırgan bölgesel bir hegemonun ortaya çıkmasının önlenmesi.
-Kitle imha silahlarının yayılmasının önlenmesi.
-Bölgede siyasi ve ekonomik gelişim ve istikrarın sağlanması.
-Terörizmin kontrol altında tutulması.
Bazı ABD’li stratejistler, bölgedeki petrolün güvenliğinin sağlanması görevini ABD’nin üstlenmesi gerektiğini öneriyor.
Bölgedeki petrol kaynaklarının kontrolünün özellikle ABD karşıtı yönetimlerin eline geçmesi istenmemektedir.”
(AB ve ABD’nin Ortadoğu stratejileri ve BOP; Atilla Sandıklı, Kenan Dağcı, Tasam Yayınları 2006)
Türkiye aslında ‘one minute’ ile bu hedeflere aykırı hareket etmişti; sonra ABD’ye rağmen Barzani ile imzaladığı petrol anlaşması ile ikinci çizgiyi de aştı.
Geri kalanını da bu hedefleri koyanlar tamamlamaya çalışıyor; Türkiye’yi ‘saldırgan bölgesel hegomon’ yerine koymak, terörle ilişkilendirmek!..
***
Bu arada Phillips’in aynı röportajda “Gezi’den beri Türkiye NATO üyeliği kriterlerini karşılamıyor” sözü de bir başka açıdan enteresan. NATO adına NATO ve ABD karşıtlarını savunan bir ABD devlet danışmanı!..
Çelişkili bulduğum için enteresan değil;
Aksine ‘çelişki görmediğim’ için enteresan!...
Bugün ‘anti emperyalist, Anti-NATO’cu, sol, devrimci’ partiler ve çevrelerin Türkiye’yi ABD politikalarına yaklaştırma konusundaki azim ve kararlılığı gözleniyor!
‘Türk solcuları’ ABD’deki İsrail destekli kuruluşların Türkiye’yi “ABD politikalarına yaklaştırma” konulu çalışmalarını paylaşıyor!
PKK, PYD antiemperyalist sloganlarla ABD uçaklarının korumasında Arap köylerini işgal ediyor!.. Buna da ‘özgürleştirme’ diyor!..
‘Sağ iktidar’ ise BM’ye rest çekiyor, ABD’ye ‘kafana göre hareket etme’ diyor, Çin’le füze pazarlığı yaparak NATO’dan bağımsız hareket alanı açmaya çalışıyor.
Devir değişiyor, işbirlikçiler de...