Yeni çağda demokrasi tanımları çeşitlendi ve yeni boyutlar kazandı. Açıklık, saydamlık ve katılımcılık bunlardan sadece birkaçı. Günümüz demokrasilerinin gelişmişliğini bu kavramlar çerçevesinde ölçen bir diğer araç ise elektronik iletişim ve özellikle internet. Bazı değerlendirme kuruluşları, ülkelerin ne kadar demokratik olduğunu tespit ederken internetin ve sosyal medyanın ne kadar serbest olduğuna da bakıyorlar.
Bu bağlamda konuyu ele aldığımızda Türkiye’nin Twitter ve Youtube’a getirdiği sınırlamalara gösterilen tepkiyi kısmen de olsa anlamak mümkün. Dışarıdan bakıldığı zaman Türkiye, dünyanın en geniş üye ağına sahip en güçlü iletişim ağlarını toptan kapatmış ülke olarak algılanıyor.
Bu algıda kendiliğinden bir yön varsa da olumsuz algıların oluşmasına yardımcı olan pek çok aktör de mevcut: Sosyal medyaya getirilen yasaklar Türkiye’yi, özellikle de Erdoğan Hükümeti’ni baskıcı, otoriter ve barbar göstermeye can atan söz konusu kişi ve kurumların arayıp da bulamadığı bir fırsatı adeta altın tepside sundu. Çünkü sosyal medyayı ve internetin diğer yönlerini toptan yasaklayan ülkeler listesinde Kuzey Kore, Çin ve İran gibi dünya kamuoyunda demokrasi dışı yönetimleriyle bilinen devletler var.
Sosyal medya üzerinden oluşturulmaya çalışılan Türkiye algısını önemsememek de mümkün değil. Dünya ile bu kadar entegre olmuş bizler için Türkiye’nin demokrasi düzeyi algısı en az kredi değerlendirme kuruluşlarının kredi notları kadar önemli.
***
Türkiye’nin yasaklama gerekçelerine baktığımızda ise şöyle bir manzara ile karşı karşıya kalıyoruz:
İlk gerekçe vergilendirme sorunları. Twitter ve Youtube’un Türkiye üzerinden milyonlar kazandığı, ancak Türkiye’ye vergi vermediği söyleniyor... Bu sorun ikili uluslararası anlaşmalarla çözülebilir. Ayrıca ABD mahkemelerinde vergi kaçakçılığı davaları da açılabilir. Bunlara ek olarak ulusal hukukta bu tür uluslararası kuruluşlara Türkiye’de vergi ödeme zorunluluğu getirilir, ödemeyenler Türk mahkemelerinde suçlu hale gelir vs. Yani, gönül isterse vergilendirme bir sorun değildir, bir şekilde yol bulunur.
İkinci kapatma gerekçesi hakaret ve diğer kişilik haklarını zedeleyen içerik. Türkiye, Youtube’un suç olan materyalleri istenmesine rağmen kaldırmadığını iddia ediyor. Bu konuda ilk muhatap aslında söz konusu içeriği yükleyen kişiler. Türk kurumları öncelikle yasal olmayan içeriği yükleyenleri tespit etmeli ve onları cezalandırmalıdır. Burada karşılaşılan sorun ise yükleyicilerin kendilerini gizlemeleri. İkinci önlem, Youtube’un Amerikan ve Türk mahkemelerinde dava edilmesi olabilir. Ancak bunlardan çok daha önemlisi söz konusu firmalar ile oyunun kuralları çerçevesinde sağlıklı bir iletişim geliştirmektir. Sonuçta bahsettiğimiz sitelerin tamamı ticari şirketlerdir.
***
Türkiye’nin bu konuda aldığı en büyük eleştiri ise konuya toptancı yaklaşımı olmuştur. Birkaç sakıncalı içerik nedeniyle milyonlarca kullanıcının haklarının ihlal edildiği savı hem dış dünyada, hem de içeride taraftar bulmuştur.
Bir diğer eleştiri ise zamanlamada ortaya çıkmaktadır. Eğer yasaklamalar geçen yıl gelseydi, belki de bu kadar tepki almayacaktı. Konuyla ilgilenen hemen herkes yasakları teknik bir konu olmaktan ziyade, siyasi görmekte ve muhalefetin sesinin kısılması olarak algılamaktadır. Bu da Hükümete karşı eleştirileri arttırmaktadır.
Konu geniş ve derin... Söyleyecek daha pek çok söz var... Kısaca bağlayacak olur isek, zarfın içi kadar dışı da önemlidir. Ne istediğiniz kadar onun nasıl anlaşıldığı da önemlidir.