Evet, aması var. Dünyadaki ve Türkiye’deki en yaygın sosyal paylaşım sitelerinden birinin anonim kimlikli -ve bir kısmı profesyonel- bazı kullanıcılar tarafından haysiyet cellatlığı aracı haline getirilmiş olduğu bir hakikat. Bu konuda Twitter yönetiminin vurdumduymazlığına kızmak da en tabii hakkımız.
Kimliği meçhul kişi ve grupların burada belirli kişileri hedef alan hakaret, iftira ve yasadışı paylaşımlarını engellemek yolunda yerel yargı organlarıyla işbirliğine yanaşmamaları şirket yöneticilerinin iyi niyetini tartışılır hale getiriyor. Türkiye’de 12 milyon üyesi bulunan bir sosyal medya ortamının hukuksuz, denetim dışı olması kabul edilemez.
Öyleyse bu şirketi masaya oturtmak ve yasalarımızın bağlayıcılığını kabul ettirmek için ne gerekiyorsa yapılmalı. Başka çare kalmadığında sitenin erişimini engellemek de başvurulabilecek hukuki bir yol elbette... Ama bugün değil... Bunu bugün yaparsanız yaptığınız hiçbir şey Twitter şirketiyle devletin ilgili kurumları arasındaki hukuki tartışmanın neticesi olarak anlaşılmaz. İnternete sansür girişimi olarak anlaşılır. Sebebi malum...
Gündemdeki “internete sansür getiriliyor” iddialarını haklı çıkaracak adımlar atılması en başta hükümetin içerideki itibarını, daha sonra Türkiye’nin dünyadaki imajını zedeleyecek bir hata olur.
Öyle görünüyor ki “Twitter’a erişim engeli” birçok kişi tarafından hükümeti hedef alan ahlaksız ve kanunsuz kayıtların yayınlanmasını önlemeye yönelik bir girişim olarak algılandı. Mümkünse bu tür yasadışı ve ahlakdışı paylaşımların engellenmesi sağlanmalı elbette. Ama koskoca bir sosyal medya sitesine erişimin toptan engellenmesinin “internet sansürü” olarak gösterilmesini engellemek kolay olmaz.
İçeride zaten belirli bir yapının saldırısı altında bulunan hükümetin dışarıda da baş etmek için ciddi enerji harcaması gereken bir uluslararası tazyikle karşılaşmasına yol açmak hükümete yapılacak bir iyilik değil.
Bu tablo bana daha geçenlerde benzer bir olay karşısında düşündüklerimi hatırlattı. 10 Şubat tarihinde bu sütunda çıkan “Bugünkü kavgada madalyonun iki yüzü” başlıklı yazıda şunları söylemiştim:
“Hükümet devlet içinde devlet olma çabasındaki yapılanmaya karşı haklı mücadelesini etkili bir şekilde sürdürebilmek için yasal yetkilerini son sınırına kadar kullanmak zorunda. Ama bu sınırların aşıldığına ilişkin iddialar da boşa çıkartılmalı. Çünkü dünyanın birinci liginde yer alan ülkelerde yargı bağımsızlığı ve basın özgürlüğü kırmızı çizgidir. Bizim ise bu ligin dışında algılanmamız her anlamda felaket olur.”
Yapılan işin haklılığı kadar “tartışılan konular hakkında hem Türk kamuoyunda hem de dünyada oluşan ve oluşabilecek olan algılar”ın da hesaba katılması gerektiğini söylemiştim o yazıda:
“Haklı olmanız önemli ama haklı olduğunuzu başkalarına kabul ettirmeniz daha önemli. Bu yüzden yapılan işlerin mantığını ve mahiyetini hem iç kamuoyuna hem de -ondan bile daha önemli olmak üzere- dünya kamuoyuna iyi anlatmak icap ediyor.”
Bugünkü Twitter kararı için de aynı şeylerin geçerli olduğu ortada...
Benzer bir durum Suriye sınırında yaşanan son gerginlikler için de geçerli. Seçime bir hafta kala yapay bir kriz çıkarılarak gündemin değiştirilmek istendiği şeklindeki akıl almaz iddianın cevapsız bırakılması halinde konunun nerelere gidebileceğini görerek iç ve dış kamuoyunu rahatlatacak bir açıklamanın ve basiretli bir tutumun vakit geçirilmeden ortaya konulması lazım.
Yüksek teknolojinin şekillendirdiği bugünün iletişim ortamında sosyal ve politik gelişmeleri yönetmenin eski usullerle mümkün olamayacağını unutmamak gerekiyor.