Perşembe’yi Cuma’ya bağlayan gece yarısından bu yana, Türkiye’nin, neden, çağın en önemli iletişim araçlarından biri olarak kabul edilen Twitter’ın üzerine gittiğini anlamaya çalışıyorum. Öyle ya, tam, seçim kampanyasının son haftasına girildiğinde bir parti, onun lideri, kendisini iç ve dış kamuoyunda bu ölçüde hedef tahtasına oturtabilecek bir kararı nasıl alabilir?
Ya, ileri sürüldüğü gibi, sosyal medya üzerinden ülkenin siyasi kaderini kökten değiştirecek çok büyük bir hamleyi ne pahasına olursa olsun önleme gayreti vardır bu işin içinde, ya da kamuoyunun gerekçeleri konusunda tam olarak aydınlatılmadığı bir hesaplaşma...
Türkiye’yi yöneten kadronun, R.Tayyip Erdoğan hakkında “diktatör” iddiasının tırmandırıldığı bir ortamda bu kararı alma nedenini daha net bir şekilde açıklaması yerinde olur. Bu ülkede, Türkiye Cumhuriyeti mali kanunlarına uymadığı için Youtube yaklaşık 2 yıl yasaklıydı, ama Türk halkı bir şekilde bu sosyal medya ortamından yararlanmayı sürdürdü. Twitter’da da benzer durumun ortaya çıkacağı biliniyor. O zaman, biz neyi tartışıyoruz?..
Londra’daki önemli gelişme...
Aslında, üzerinde konuşmamız gereken önemli bir veri var elimizde... 13 Mart 2014 Perşembe günü, İngiltere başta, Avrupa medyasında yer aldı bu veri... Google, İngiltere hükümetine, sahibi olduğu Youtube üzerinde “önceden kontrol yapma ve yüklenen bir video veya ses kaydının ulusal güvenliği tehdit etmesi halinde derhal müdahale hakkı tanıyan” anlaşmayı imzaladı.
Google ile İngiliz hükümeti arasında, zaten, yargının zararlı içeriklerin kaldırılmasını talep ettiği anda o içeriğin hemen kaldırılmasına ilişkin bir anlaşma vardı. Son anlaşma, İngiltere İçişleri Bakanlığı’na Youtube’a yüklenen bütün içerikleri kontrol, ulusal güvenlik açısından zararlı görülen içeriği ise anında sildirme hakkı tanıyor.
Hatta, anlaşma, İngiltere güvenlik makamlarına, ülkenin günümüzdeki kanunlarını çiğnemese de uygun gördükleri içerikleri, servis sağlayıcılar, arama motorları ve tüm sosyal medya sitelerinden (Twitter kast ediliyor) “sansürlenmesi” hakkını da veriyor.
İngiliz hükümeti bununla da yetinmiyor, bakın, Güvenlik ve Göçmen Bakanı James Brokenshire ne diyor: “Hükümetimiz, ilgili kuruluşlarla, yalnız yasa dışı içeriklerin değil, ülke halkının internet ortamında görmek istemeyeceği içeriklerin de anında kaldırılması yönünde bu anlaşmayı genişletmeyi hedeflemektedir.”
Google İngiliz hükümetiyle bu tür bir anlaşma yaptığını, içerik kaldırma işlemini gelecek uyarılar doğrultusunda gerçekleştirmeyi garanti ettiğini doğruladı. Yani, İngiltere açısından yargı kararına ihtiyaç kalmadı, işi, yürütme üstlendi!..
İş, ulusal güvenlik olunca...
Şu ana kadar, anlaşmayla ilgili İngiliz ve Avrupa medyasında “bu anlaşmasosyal medyaya sansürdür” yönünde en küçük bir haber okumadım, tartışma izlemedim. Konu normal bir uygulama olarak karşılandı.
Oysa, biz, burada, aylardır, devletin kriptolu telefonları dahil tüm telefonlarının dinlenmesinden kaynaklanan tapeleri izlemeye alışmış bir ulus olduk.
Twitter’ın hangi gerekçeyle olursa olsun, engellenmesine karşıyım, ama, sosyal medya şirketlerinin İngiliz devletine gösterdikleri hassasiyeti kendi devletime göstermesinin de takipçisi olurum.
Youtube,British Airways’in kargosunda Nijerya’ya silah sevk ettiğini ileri süren, bir yasadışı dinleme tapesini (montaj?) yayınlayabilir mi? O anlaşmaya göre hayır!.. Oysa, aynı ortamda, Türkiye’nin tek küresel markası olan THY’nin benzer işi yaptığını savunan bir yasadışı dinleme kaydı duruyor.
Bir devlet refleksi...
Özellikle o tapenin yayınlanması, bir gizli gücün, Türkiye Cumhuriyeti devletinin içine sızıp elde ettiği ulusal güvenlik açısından hayati önemdeki bilgileri sosyal medya üzerinden yayınlayabileceğinin işaretini verdi. Devletin, sosyal medya şirketlerinin temsilcilerini Ankara’ya getirecek refleksi göstermesinin başka bir nedeni olamaz.
Son gelişme çerçevesinde Türkiye’nin adını İran’ın yanına yazmak kolay bir tepki, cazip de... Ama ya muhataplarımız bize gerçek anlamıyla bir “üçüncü dünyaülkesi” muamelesi yapıyor, bizi ulusal güvenliğimiz konusunda “takmıyorsa?”
Yanlışı tartışıyoruz...
Belli ki, devlet, sosyal medya üzerinden kendisine karşı mücadele yürüten güçlerle bilek güreşi yapıyor, Twitter kullanıcıları zarar görüyor, vatandaş tepkisinde haklıdır. Ama medya?..
Kabul edelim, bir kez daha sınıfta kaldı:1-Alınan kararın gerçek nedenlerini araştırmadı,2- Konuyu “diktatörlük” iddialarıyla geçiştirdi, 3-Devletin içine sızmış bir çetenin ulusal güvenliği tehdit boyutunu tartışma ortamına taşımadı, 4- Konu, siyasi çıkarlar olduğunda milletin teferruat olduğunu sergiledi.
ÇUVALDIZ: Yaşadığımız olağanüstü hal nedeniyle ertelemeye çalıştığım bir soruyu artık durduramıyorum: Bir ihanet şebekesinin bu ölçüde devlete sızmasına nasıl izin verildi? 40 yıllık süreçten söz ediliyorsa, o zaman, oturacağız, seçimden sonra bu işi enine boyuna tartışacağız, başka kurtuluşu yok bunun...