İnsanın başına nasıl bir çorap örüleceğini bilmemesi sıradan bir durum. Sonuç itibarıyla birileri başınıza çorap örüyorsa, bunu öncelikle sizin izniniz ve çoğu zaman da bilginiz dışında yapıyordur. Ancak sürekli başına çorap örülenlerin, bir yenisiyle karşılaştığında ‘bu da nereden çıktı’ demesi herhalde akıllara ziyan olur.
Türkiye, sık sık kendisine tuzak kurulan ve bunlara neredeyse gönüllü olarak düşen bir ülke olmaktan çıkıyor mu? Son yıllardaki gelişmelere, ortaya atılan iddialara ve bunlarla ilgili gayretlere bakılırsa evet. Dahası, kendisine oyun oynanan değil, ‘oyun kuran’ ülke olma iddiasında. Bunu da fazlasıyla hak ettiğini düşünüyorum.
Etrafımızdaki gelişmeler iyice hızlandı. Sözgelimi artık açılımını bile yazmadığımız IŞİD benzeri ‘bilinmez’ler, hangi el veya eller tarafından başımıza musallat ediliyorsa, bizi ‘kurtarmak’ için ortaya atılanların da bizatihi musallat edenler olduğu bir dünyada yaşıyoruz.
11 Eylül diye andığımız hadiselerin, seneyi devriyesinde böyle bir yazı kaleme almamı tesadüf saymayın. Aradan geçen yıllar boyunca dünyanın dört bir yanında bir şekilde İslam’la aidiyeti olan herkes tuzaklara gönüllü olarak düşmeye davet edildi. Kimi bunu ‘Ya benim yanımdasın, ya karşımda’ kabalığı ile yaparken; kimi daha ince yöntemlerle süslü davetlerde bulundu.
Türkiye, bundan sonra gerçekten yeni Türkiye olacaksa, tuzaklara düşmek bir yana, dünyanın dört bir yanında kendisiyle aynı aidiyette olan herkesi tuzağa düşmeme konusunda uyararak bunu başarabilir.
Şahsen bugün Türkiye’yi yöneten kadroların, ne bizi, ne de elimizin uzandığı insanları böyle bir tuzağa çekecek zihniyette olduklarını düşünmüyorum. Daha da fazlası, bugüne kadar ortaya koydukları hassasiyetle, tuzak sahiplerine meydan okuyabilecek kadar yürekli olduklarını düşünüyorum.
Tam da bu nedenle, tam da bu hassasiyetler için öncelikle sakin olalım. Biz İslam coğrafyası sınırlarında ilk kez böylesi türedi yapılarla, örgütlerle ve operasyonlarla karşı karşıya kalmıyoruz. Dün Lawrence buradaysa, bugün kimbilir kimler nerelerde geziyor. Dün bu coğrafyanın zihin kodlarını paramparça edip yerine kaos tohumları bırakanlar, mezhep içinde mezhep icat edecek kadar mahirdiler. Bugün de maharetlerini sergileyip bize yeni icatlarını sergiliyorlar.
Biraz tarihe bakalım. Biraz gözlerimizi temizleyip bu toz dumanın ötesinde ne olduğunu görmeye çalışalım. Biraz kim, neden ve nasıl bir hesapla bu operasyonları önümüze koyuyor, onu anlamaya çalışalım.
Siz bu yazıyı okurken, takvimler 11 Eylül’ü gösterecek. Hala tam olarak ne olduğunu anlayamadığımız bir büyük operasyonu, yine el yordamıyla, yine kafası karışık bir halde ‘anmaya’ devam edeceğiz.
Bilemediğim, anlayamadığım pek çok nokta var. Onların aydınlatılmasını elbette çok isterim. Ama acaba 11 Eylül’de başımızı örülen çorapla, bugün IŞİD üzerinden davet edildiğimiz tuzak birbirinden farklı mı? Hiç sanmıyorum. Peki tuzak kuranlar aynıysa, aynı delikten iki defa ısırılmayacak kadar basiret sahibi olabildik mi?
Bunlar da yeni Türkiye’nin soruları. Bu soruların cevabını verecek olan kadroların, başı öne eğik ve kendisine dayatılana razı bir Türkiye istemediklerini biliyorum. Tam da bu yüzden onları tüm kalbimle bizi tuzaklardan koruyacak basireti göstermelerini bekliyorum.
Bunu yapacaklarına da inanıyorum.