Muhafazakar ya da tutucu parti ne yapar? Algıya göre ömürler boyu avucuna hapsettiğini bırakmaz, sür-git geçmişte yaşar değil mi? Taşüstüne taş koymaz, geçmişle övünür, geleçekle ilgil ne bir söylemi ne de bir eylemi vardır değil mi? Yani bırakın olduğu yerde saymayı, geri geri yürüyerek çağdaşı yakalayacağını sanar bu siyasi kafa! Şimdi de gelin sol olarak tanımlana partilere bir bakalım. Darbesiz, muhtırasız, andıçsız yılların rahatça devrilerek gidebildiği ülkelerde, sol parti emekten yanadır; yoksulun hakkını savunur, toplumcu görüşlere bel bağlar, anamalcılıkla yani kapitalizmle savaşır. Sosyalist partilerin hamuruna su katılmışlarınaysa sosyal demokrat denir kabaca. Sol partiler yapılanmaları ve de inançları doğrultusunda sendikaları, toplumsal özgürlükleri, herkese eşit eğitim-öğretim hakkını savunur; barıştan, emekten yanadırlar. Toplumsal adaletse sosyal demokratların su içtiği pınardır.
CHP bu özelliklerin hiçbirini benimsemez, bunlarla ilgili bir siyasi görüş ortaya koymaz. Dahası solcu bilinenleri değil, yıllar yılı sağda siyaset yapanları partisine buyur eder, böylece seçim kazanacağını sanır! Sol parti askeri darbelerin karşısına dikilir değil mi? CHP’nin kurucu başkanı Mustafa Kemal, üniformalı adamı siyasetin kapısından içeri sokmaz, Meclisin kapılarını yüzüne kapatır. Partinin üçüncü genel başkanı Bülent Ecevit darbeyi, askerin başına buyruk davranışını eleştirir ve hapse atılır. Amma onların mirascısı, kasetle genel başkanlık koltuğuna oturanıysa gün gelir darbe amaçlı kurulduğu öne sürülen örgütlere üye olabilmek için adres sorar! Molotof kokteyli atanlara arka çıkar, ülkenin polisine söver sayar! Yani? Yani günümüz CHP’si ne Atatürk’ün ne de Ecevit’in partisidir artık. Bunu yazın bir kenara!
Anketlere göre, zengin, eğitimli, kentli seçmen CHP’ye oy atıyor. Tutucu, devletçi, seçkin, sözde modern insanların oy verdiği, kapitalizmin kurumu TÜSİAD’ın yoldaşı bir parti solcu olabilir mi? Bakınız, CHP’nin salt seçmeni değil siyasetçileri de seçkin ailelerden gelir. Gülsün Bilgehan Hanımefendi, İnönü’nün torunu olduğu için rahatça milletvekili seçilir. Prof. Dr. Hurşit Güneş Beyefendi’yse nice meziyetinin yanısıra bileğinin gücüyle dış işleri bakan katına çıkan babası rahmetli Turhan Güneş olmasa, siyasetin kapısından içeri bu kadar kolay girebilir miydi? Tek parti diktatörlüğünü kuran ve de ona hizmet veren ailelerin çocukları, torunları TBMM’ye vekil olarak giriyor rahatça CHP kanalından değil mi! Bu mu solculuk? Bu mu sosyal adalet?
“Partililerin yüzünü bile görmediği, seçmenleriyle oturup birkez olsun dertleşmemiş bir kişi, nasıl bir siyasi partinin genel başkan yardımcısı seçilir?” diye partinin il, ilçe örgüt üyeleri aralarında fısıldaıp dursunlar, kime ne? Kime dert? Bırakın halkı birbirlerini dahi tanımayan insanların CHP yönetiminde yer alması için Kemal Beyefendinin kulağına kimler fısıldar acaba, bilen vardır mutlaka. Teknokrat oldukları öne sürülen bir küçük beyefendiler ve de ham’fendiler heyeti nasıl oluşturuldu Atatürk’ün partisi’nde? Halktan yana mıdır bu parti dedin? Üniversitede, 28 Şubat sürecinde, merdiven altında 193 kız öğrenciye “telkin yoluyla” başını açtıran ve de bununla övünen Prof. Dr. Nur Serter hanımefendi mi halkçı; o mu solcu, o mu bu halkı düşünüyor, saygı duyuyor insanların bireysel tercihlerine, inançlarına! Neyse bu kez aday olmayacak. CHP’nin ön aday seçimlerinde aldığı üç avuç oy sonucu 25. sıraya oturunca bastı istifayı ve evine gitti. Yani CHPliler bile sonunda en azından bir gerçeği gördü.
Bakınız,eğer bu seçimlerde tutucu, kendi pişirip kendi yediği tek parti diktatörlük çorbasının hala tadına doymamış, dediğim dedik kestiğim kestik diye düşünen bir siyasi parti arıyorsanız, aman hiç durmayın oyunuzu CHP’ye verin lütfen!