1984 yılında yüksek lisans yaparken hukuk dersimize gelen bir profesör, ‘1924 anayasası yapılırken İsviçre anayasası esas alınmıştır. Ama İsviçre anayasasının ikinci maddesindeki halkın inancına ve kültürüne aykırı kanun yapılamaz kısmı alınmamıştır neden?’ diye sınıfa bir soru sormuştu. Kimse cevap vermeyince kendisi cevaplamış ve “Çünkü Batılılaştırma gerekçesiyle milletin dini kültüründen koparılması hedefleniyordu” demişti.
Malum 1924 anayasasının ikinci maddesi “Türkiye Devletinin dîni, Dîn-i İslâmdır” diyordu. Bu madde 1928 de değiştirilmiş, 1937 yılında da anayasaya laiklik ilkesi girmiştir.
Ama ne anayasa, ne 1928 değişikliği, ne de laiklik halka sorulmamıştır!
***
Laiklikdindarlara karşı sürekli bir sopa olarak kullanılmıştır. Tek parti döneminde devlet dine sürekli müdahale ederek halka din ve ibadet özgürlüğü tanımamıştır.
Çok partili dönemde halka verilen birazcık din ve ibadet hürriyeti ise irtica hortluyor diye yaftalanmış ve gerçekleşen dört darbenin temel gerekçesi de laiklikten uzaklaşmak olmuştur!
27 Mayıs, 12 Mart, 12 Eylül ve 28 Şubat darbelerinden sonra dindarlar baskı altına alınmış ve dini hürriyetler kısıtlanmıştır.
Bu dönemlerin hiçbirindeTÜSİAD gerçek laikliği savunmamış aksine yayınladığı raporlarla halkın tepkisini üzerine çekmiştir.
Çünkü laiklik farklı inançlara özgürlük yerine ülkenin kahir ekseriyetini oluşturan Müslümanların haklarını sınırlama olarak uygulana gelmiştir.
***
Hatta tam bir halk adamı olarak siyasete atılan Besim Tibuk, Liberal Parti’ye genel başkanlık yaptığı dönemde laiklik kelimesine bile karşı çıkmış laiklik yerine hoşgörü kelimesinin kullanılmasını teklif etmişti!
Yerden göğe kadar haklıydı.
Çünkü adam halkın içindeydi ve halkın ne düşündüğünü görüyordu.
***
Maalesef TÜSİAD halkın ne düşündüğüne kıymet vermiyor. Kendi düşüncesini dayatmayı tercih ediyor. Ve bunu saygısızca yapıyor.
Hafta içinde yapılan yüksek istişare konseyinde onur konuğu yaptıkları başbakana yine bu saygısızlığı yaptılar.
TÜSİAD Başkanı Cansen Başaran Symesbaşbakana ders vermeye kalkıştı.
İş dünyasının önemli bir kuruluşu olarak ekonomiyle ilgili görüşleri mutlaka dikkate alınmalıdır.
Ama hanımefendi ekonomiden girdi sonra lafı OHAL’e KHK’lara getirip tam bir ana muhalefet lideri gibi hükümeti eleştirmeye başladı.
***
Hadi onları da hoş görelim. Kimi uygulamalar ekonomiyi etkiliyor diyelim, ya konuşmasının sonunda Arap baharından bahsedip sözülaikliğe getirmesine ne diyelim?!
Suriye’de olay başka boyutlara gelerek kontrolsüz bir sarmal oluşmuş, bunun panzehri laiklikmiş, 90 yıl önce kazandığımız laiklik üzerine titremeliymişiz!
Tam ‘dam başında saksağan’ dedirten bir tespit.
Türkiye’de halkın laiklik diye bir sorunu yok. Aslında ülkenin de böyle bir sorunu yok. Sadece laikliği sorun haline getirenler var. Bunun öncülüğünü yapan CHP de o yüzden yüzde 25’lerin üzerine çıkamıyor.
***
Dindenve dindarlardan hoşlanmayan hatta nefret eden ve birlikte yaşama bilincinden yoksun kesimler laikliği gündemde tutarak tatmin olma çabası içindeler.
TÜSİAD’ın tavırları da o kesim içinde yer aldığı algısını oluşturuyor.
Tekrar ediyorum halkın laiklik diye bir sorunu yok, halk ile sorunu olanlar bu kavrama sarılıyorlar.
Başbakan nazik adam, bazı eleştirilere cevap verdi ama onların bu saygısızlığına katlanmak zorunda kaldı.
Keşke gitmeseydi o toplantıya.