Bakmayın "Halk Partisi" aldatmacasına! Halk, tek parti diktatörlüğünde gördüğü zulüm üzerine CHP'yi alaşağı etmiş; bir daha da asla iktidara getirmemiştir.
Üç seçimde hezimet yaşayan İnönü, sandıkla iktidara gelemeyeceğini anlayınca TSK'daki "emirerlerini" kullanarak, Menderes'i devirmiştir. CHP, darbecilere hazırlattığı "Vesayetçi Anayasa" sayesinde, halk seçmese de ülkeyi CHP'nin yöneteceği bir düzen kurmuştur. Yani, halk iradesine ipotek koymuştur!
Nitekim, milletin seçtiği muhafazakâr partiler tek başına iktidar olmuş ama asla "muktedir" olamamış, devleti yine, "gizli CHP iktidarı" yönetmiştir. Özellikle servis edilen "idama giden başbakan" fotoğrafına rağmen bu düzene direnenler ise, farklı vesayet sopalarıyla hizaya getirilmiştir.
Halk iradesine karşı yürütülen bu "kirli" mücadelede, Anayasa Mahkemesi, Yargıtay, Danıştay ve TSK gibi vesayet odaklarına ilaveten "STK" görüntülü birçok kurum da yer almıştır.
Bunların en önemlisi olan TÜSİAD, "Küresel Sermaye, Kapitalizm ve Emperyalizm olarak isimlendirilen Türkiye düşmanlarının temsilcisidir. Sömürgeciler için Türkiye'nin ne kadar önemli olduğunu düşünürseniz, TÜSİAD'ın fonksiyonunu daha iyi anlarsınız. Bir işadamları derneğinin, ABD yönetimiyle; Türk yetkililerden daha yoğun diyaloğu nasıl izah edilebilir?
"YEŞİL KUŞAK"TA FETÖ İLE OMUZ OMUZA!
Değişmez yöneticilerinden Jak Kamhi, TÜSİAD'ın 1978'deki ABD ziyaretini şöyle anlatmaktadır:
"TÜSİAD heyeti olarak ziyaret ettiğimiz ABD Başkanı Carter, Sovyet Rusya'nın bölgemizde artan Komünist baskılardan çok endişelendiklerini belirterek, 'Bunu önlemenin tek yolu, insanları inanca yönlendirmektir' dedi. Bu bölgeden sorumlu olan Ulusal Güvenlik Konseyi (ABD MGK'sı) Üyesi Paul Henze de, 'İslâm dini, Komünizmi yasaklıyor. Bu nedenle biz o bölgede, dine dönüş (Yeşil Kuşak) çalışması yapacağız' diye ekledi."[1]
Tesadüfe bakın ki TÜSİAD, 12 Mayıs 1979'ta 7 gazetede "Gerçekçi Çıkış Yolu" ilanıyla başlayan tam sayfa ilanlar yayınlatmıştı. Başbakan Ecevit, savcılığa başvuracağını söylemiş ve "Bu devlet, işadamlarının muhtırasıyla hükümet kurmaz, bu memlekette ancak halkın dediği olur" demişti ama 16 Ekim'de istifa etmek zorunda kalmıştı. Çünkü mevcut hükümet, "Güneş Motel" zorlamalarıyla kurulan bir "menfaat ortaklığı" idi, halkın iradesini temsil edebilecek siyasî iradeye sahip değildi.
Sonrasında sağcı partilerin dışarıdan desteğiyle Demirel'in kurduğu "Kerhen Milliyetçi Cephe" de istikrarsız gidişatı değiştirememişti.
Yani TÜSİAD'ın devirdiği domino taşı, CIA'nın stratejik beyinlerinden Philip Agee'nin "Firar" isimli kitabında, "Darbe süreci, 'Yatırım için güvenli ortam kalmadı' algısı oluşturmakla başlar" şeklinde tanımladığı şeyi yapmıştı!
Nitekim, ilanlı taarruza muhatap olan Başbakan Ecevit de, "TÜSİAD ilanlarının arkasındaki isim, U-2 casus uçaklarının Rusya'yı gözetlemek için Türkiye'den havalanmasına izin vermediğim için kızan ABD'nin en güçlü adamı olan Ulusal Güvenlik Danışmanı Brzezinski'dir" demişti.[2]
Yine tesadüfe bakın ki, itinayla oluşturulan "güvensizlik" algısı epeyce yaygınlaştıktan sonra; 7 Haziran 1980'de ABD'ye giden Genelkurmay Başkanı Kenan Evren, işte bu Brzezinski ile görüşmüştü!
GÜVENSİZLİK TAMAM; SIRA "DARBE"DE!
Gerçekten de, TÜSİAD'ın katkılarıyla güvensizlik ortamı artmış peşinden 12 Eylül 1980 darbesi gelmişti.
Bu "12 Eylül"ün en ateşli destekçilerinden birinin de, darbenin muhafazakâr kesimde taban bulmasını sağlayan Fetullah Gülen idi. Nitekim "Haberim vardı" dediği darbeden kısa süre önce İzmir'deki vaazında, "Ne oldu askere" diyerek açıkça çağrı yapmıştı. Darbeden hemen sonra da "Sızıntı" dergisinde yayınlanan başyazısındaki, "Ümidimizin tükendiği yerde, Hızır gibi imdadımıza yetişen Mehmetçiğe bin kere selam duruyoruz" diyerek, ABD'nin, "Bizim çocuklar başardı" dediği darbeye "damardan" destek vermişti!
Bu yüzden de, darbe sonrasında sağdan-soldan; herkesin gözaltına alındığı bir dönemde Fetullah Gülen de aranıyordu ama 6 yıl boyunca ortalıkta dolaştığı halde bir türlü bulunamamıştı! Hatta Burdur'da "yanlışlıkla" yakalanınca ortalık karışmıştı. Bu olayı anlatırken "Bırakılmam için devlet teyakkuza geçti" diye övünüyordu! O yıllarda Fetullah Gülen'in "karakutusu" olan Latif Erdoğan, "Devlet, Fetullah Gülen'i aramamış, arıyor görüntüsüyle perdeleyerek koruma altına almıştı. Bu 'himaye'nin asıl kaynağı ise CIA" demişti.[3]
Şimdi lütfen dikkat... Sıkıyönetim Komutanlığı'nın hazırladığı rapor, "Laik; Atatürkçü" TÜSİAD ile "Cemaatçi" Fetullah Gülen'in, ABD'nin "Yeşil Kuşak Projesi"nde saf tutan iki "partner" olduğunu gösteriyordu. Zira, 1972/112136 numaralı ve "Teokratik Devleti Savunan Örgütler" başlıklı raporda, "Amerika, bölgedeki enerji yollarının kontrolünü ele almak için uygulamaya koyduğu 'Yeşil Kuşak Projesi' ile 'ılımlı İslâm' stratejisine Türkiye'de en uygun 'cemaat önderi' olarak Fetullah Gülen'i seçti. Gülen'in Erzurum'da kurduğu Komünizmle Mücadele Derneği'ne CIA ve MOSSAD vasıtasıyla büyük paralar aktarıldı" deniyordu!
CHP'NİN "ERKEN SEÇİM" ÇABASINA DESTEK!
Vesayet unsurlarının desteği olmadan siyaset yapamayan CHP'nin, damdan düşer gibi başlattığı "erken seçim" safsatasını bu kadar ciddiye almasına kimse anlam verememişti! Hatta, TÜSİAD'ın bu taarruzundan bir gün önce CHP PM Üyesi Ali Haydar Fırat, Haber Türk'te, "2025 sonbaharında mutlaka sandık gelecek" demişti!
Şimdi anlaşıldı mı yıllardır kış uykusunda olan TÜSİAD'ın neden birden bire ayağa kalkarak; "Güven bunalımı yaşıyoruz" dediğini! Çizilen tablonun, 2025 Türkiye'si ile hiç ilgisinin olmaması hiç önemli değildir! Türkiye, bir emekli başsavcının; AK Parti'nin en güçlü olduğu dönemde yumurtladığı "367 saçmalığı"nı, sadece 4 ay içerisinde "27 Nisan Darbesi"ne dönüştüren bir vesayet ülkesidir.[4]
Bu çıkışın, ABD Başkanı Trump'ın, "Gazze'ye el koyacağım" dediği günlerde, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın "Türkiye, Osmanlı'nın devamıdır" diyen güçlü İslâm ülkelerinde "Gazze'nin yeniden inşası"nı konuştuğu günlerde yapılması çok manidardır!
Şimdi, içli-dışlı "müttefikler" de sıraya girecek. Nitekim İngiliz fitnecisi The Economist 13 Şubat 2025 tarihli nüshasında, "Türkiye'de yeni bir baskı dalgası güçleniyor" çıkışıyla taarruza geçti bile! Ayrıca önümüzdeki seçimlerin çok önemli olduğu uyarısını yapmayı da unutmadı!
İçerde ise kendinden menkul araştırma şirketleri, "Halkın yüzde 70'i seçim istiyor(!)" anketi yayınlamaya başladı. CHP medyası, Türkiye'de istikrar kalmadığı; sandıktan başka çare olmadığı büyük yalanını ısrarla tekrarlayacak!
ASIL TEHLİKE, MUHAFAZAKÂRLARIN REHAVETİ!
Asla felâket tellallığı peşinde değilim. Çok şükür vesayet işgali, büyük ölçüde yıpratıldı. Ancak emperyalistler için bu kadar önemli olan ve bir asırdır itinayla korunan bu bela, 20 yılda yok edilemez! Siperdeki vesayet kalıntıları, Erdoğan liderliğindeki bu fırtınayı en az hasarla savuşturmaya çalışmaktadır. Sonrasında ise, hızla eskiye dönmenin plânları yapılmaktadır.
Ama onların ne yaptığının hiçbir önemi yoktur. Belirleyici olan bizim ne yaptığımızdır! Bizim mahallenin, "Türkiye artık eski günlere dönemez" ninnisiyle uyuyan gafilleri... Allahü tealanın, Sultan Abdülhamid Han'dan yüz yıl sonra ihsan ettiği "Muktedir iktidar" nimetini, süflî çıkarlarınız için kullanmayı bir kenara bırakın ve vesayeti en iyi bilen Erdoğan'ın "Kendinize gelin" feryadına kulak verin!
[1] Jak Kamhi, Gördüklerim Yaşadıklarım, Remzi Kitabevi, İstanbul 2013, s. 239.
[2] Ateş Hattı, TRT1, 7 Şubat 1994.
[3] Şeytanın Gülen Yüzü, s. 119-122.
[4] Sabih Kanadoğlu, AKP Tek Başına Seçemez, Cumhuriyet, 26 Aralık 2006.