(Türkiye Sanayi ve İşadamları Derneği) TÜSİAD'ın Yüksek İstişare Konseyi başkanı Ömer Aras'ın 13 Şubat 2025 günü, TÜSİAD Genel Kurul Toplantısı'nda yaptığı konuşmayı dikkatle okudum. Dikkatle okudum, çünkü gelmiş geçmiş bütün askerî darbelerin arkasında, darbecileri en azından psikolojik olarak destekleyen bir kuruluş olarak biliyorum bu kuruluşu... Ve dahası, darbecilerden bütün ülke ve geniş halk kitleleri direkt veya dolaylı olarak ağır darbeler yerken, TÜSİAD ve kendilerini onun şemsiyesi altında tutan çevrelerin darbecilerden hele de halk lehine olacak herhangi bir hareketlerinden dolayı ciddi bir darbe yediklerini görmedim, duymadım, bilmiyorum.
Söz konusu zatın, TÜSİAD Genel Kurul heyetine, 'Hoş geldiniz!' şeklindeki selamlama cümlesinin hemen ardından, ilk kurduğu cümlenin, ülkede yeni bir karamsarlık havası oluşturmak istediğini hissettirmeye yönelik olduğu âdeta sırıtıyordu. O konuşma aynen şöyle başlıyordu:
'Ülke olarak moralimiz bozuk... Güven bunalımı yaşıyoruz.'
O 'Hoş geldiniz!' ibaresinin ardından, 'morallerinin bozuk olduğu'na dair bu ilk cümleyi okuyanlar, bu gibi yaklaşım ve mesajların sonunun nereye varacağını geçmiş tecrübelerden bilenler, mukabil olarak, 'Hoş bulduk, darbeci şakşakçısı kafa...' demekten kendini alamamışladır herhalde...
Öyle bir kuruluşun, öyle bir 'zenginler kulübü'nün morallerinin yerinde olmamasından rahatsız olup, durumdan vazife çıkarmayı re'sen düşünmek geleneğinin çizgisindeki bir takım 'kuvvetli silahlar partisi' mensuplarının, 'Bize geçmişte yapılan 'zinde kuvvetler...' çağrıları tekrarlanıyor herhalde...' diyerek, ellerini ovuşturmuşlardır muhtemelen... Geçmişteki bütün askerî darbelerin dayanağı olan 'TSK- İç Hizmet Kanunu'nun 35. Maddesi'nin 15 yıl öncelerde kaldırılmış olduğunu hatırlamak da istememişlerdir herhalde...
Hani, bir eski devrimci, ölüm yatağındayken, kendisini ziyarete gelen eski bir darbeci dostuna, 'Cumhuriyet'in diktatörlük günleri ne güzeldi!..' diyerek, eski günlere beslediği hasretini yenilemek isteyenler gibi bir durum, bir kez daha tekrarlanmak istenmiştir, herhalde...
Zenginler Kulübü'nün bu 'çok dertli' kişisi, Kartalkaya'da 21 Ocak 2025'te, 78 insanın yanarak can vermesi üzerinden bu güne kadar susmuşken, acısı 3 hafta sonrası depreşmiş ki, 'Yangın çıkabilir, ama 78 kişi ölmez. Ölüyorsa, nedeni, usulüne uygun yapılmayan binalar ve denetimsizliktir. Çöken bir sistemdir.' diyor...
YANGIN ÇIKABİLİRMİŞ, AMA 78 KİŞİ ÖLMEZMİŞ...
İnanıp, biz de, 'Sahi, yangın çıkar ama 78 kişi yanar mı yahu?' diyelim' desek, o kişinin konuşmasının devamında sık sık atıfta bulunduğu Avrupa'da mesela, 2017'de, yani 7-8 sene önce ve dağın başında değil, Batı Londra'da, şehrin ortasında Grenfell Oteli'ndeki yangında kaç kişinin öldüğünden haberi olsaydı, bu cümleyi yine kurar mıydı? Evet, şehrin ortasında, Grenfell Oteli'nde 72 kişi yanarak can vermişti. (Bununla Kartalkaya Faciası'na mazeret kılıfı geçirmeye çalıştığım sanılmaya... O faciayı da bahane ederek, 'morallerinin bozuk olduğu'nu dile getirip, birilerine, 'Ey filanlar, moralimizin bozuk olduğunu niye görmüyor ve çareler düşünmüyorsunuz?.' demek istediklerini belirtmek için söylüyoruz...)
'Zenginler Kulübü'nün bu çok hassas yürekli sözcüsü sadece o faciayı anmıyor, 'Geçen sene aynı gün, Erzincan'ın İliç ilçesindeki altın madeninde meydana gelen heyelan sonucu 9 işçinin hayatını kaybettiğini; 6 Şubat 2023'te meydana gelen büyük depremde on binlerce insanın usulüne uygun yapılmadığı için çöken binalar altında kaybedildiği; 11 sene önce, 2014 yılında, Soma Kömür Madeni'nde çıkan yangında 301 işçinin hayatını kaybettiği' gibi faciaları hatırlatıyordu. (Ama bu beylerimiz, 24 Aralık 2024 günü, Balıkesir'de askerî mühimmat fabrikasının kapsül üretim bölümünde 8'i kadın olmak üzere 11 insanın parça-parça olduğu ve bir o kadarının da ağır şekilde yaralandığı patlamayı hatırlatmamışlar, nedense...) Bütün bunların 'arkasında denetim eksikliği olduğunu beyan ediyorlar; 'malûmu ilâm' kabilinden...
Ve sonra bu beylerimiz, 'California'da koca Los Angeles şehri yandı, Japonya'da çok daha şiddetli depremler oldu. Kaç kişi öldü?' diye soruyor. (Madem ki merak buyurmuşlar, bu beylere söyleyelim, 'Californiya'da günlerce ve geniş bir alanda meydana gelen ve de günlerce süren o yangınlarda 34 kişinin öldüğü ve keza, depremlere karşı emsalsiz yapı tekniğiyle övülen ve de övünen Japonya'da Ocak-1995 başında ve 'asla yıkılmaz sanılan sağlam binaları olduğu söylenen 1,5 milyonluk Kobe şehrinde Richter ölçeğine göre 7,2 şiddetindeki bir depremle, bütün şehir büyük çapta yerle bir olmuş ve 7 bin civarında insan ölmüş ve o deprem Japon ekonomisine de büyük darbeler vurmuştu, yıllarca...)
Bu beylerimiz ise, 'Lütfen bakın ve mukayese edin...' diyerek dışarıya bakmamızı tavsiye edip, 'Bizdeki ölümlerin nedeni, maliyet odaklı kural tanımazlık ve denetimsizliktir.' diyor da, bu kural tanımazlık ve denetim aksaklığının aşılması ve aşındırılmasında kendi üyelerinin de payının olup olmadığını hiç hatırlamamaları ilginç değil mi?
Dahası, sanki bütün bu bozuklukların, üstelik de, en fazla giderilmeye çalışıldığı, devamlı kanunî düzenlemelerin yapıldığı ve ülkenin baştan başa bir şantiyeye dönüştürüldüğü ve 25 sene önce tasavvur edilemeyecek ve nice dış ülkeleri imrendirecek derecede maddi kalkınma örneklerini gerçekleştirmiş olan bir 'Erdoğan döneminin başarısız gösterilmek ve hatta suçlanmak istendiğini birleri anlamasa bile, halkımız, bütün bu durumları o engin ferasetiyle değerlendiriyor ve onların ağızlarındaki baklanın ne olduğunu, 'Sorumlular görevden ayrılmalı, hesap vermeli ve yerlerine yetkin kişiler gelmelidir. (...) Seçilmiş belediye başkanları görevden alınıyor, yerlerine kayyum atanıyor.' Bir siyasi parti lideri hakkında önce soruşturma başlatılıyor sonra farklı bir nedenle tutuklanıyor. Birçok sanatçının menajerliğini yapan bir iş kadını hakkında önce soruşturma başlatılıyor sonra farklı bir nedenle tutuklanıyor. Bir büyükşehir belediye başkanı hakkında, yaptığı konuşmalar nedeniyle basın toplantısından dakikalar sonra soruşturmalar açılıyor. Bilirkişi görüşmesini yayınlayan gazeteciler gözaltına alınıyor, genel yayın yönetmeni tutuklanıyor. Yeni mezun teğmenler ordudan ihraç ediliyor.' cümlelerini arka arkaya sıralıyorlar.
Yani, terör eylemlerine karıştıkları veya destek verdikleri belirlenen bazı belediye başkanlarının mahkum edilmesi konusunu mahkemeler TÜSİAD'a mı sormalıydı? Hele de, milletin parasıyla okutulmuş ve ülkeyi korumaları için eğitilip, ellerine silah verilmiş rüşd yaşında olan ve disiplinsizlikte sınır tanımayan cür'etkâr kimseler, ordudan atılsınlar mı, atılmasınlar mı?' diye TÜSİAD'a mı sorulmalıydı?
Sonra da kendilerini kurtarmak ve suçu övmek ve suçlu sanıklarını teşvik etmek gibi bir duruma düşmemek için, 'Bu olaylarda suç vardır yoktur diyemeyiz.' demeyi de ihmal etmiyorlar...
TÜSİAD, geçmişte, 28 Şubat 1997 Askerî zorbalık günlerinde derin faaliyetleri olan '5'li ÇETE'nin neresinde olduğunun unutulduğunu mu sanıyor? Ve o günlerde ve diğer laik dayatmacılık günlerinde milletin gördüğü o alçakça zulüm ve baskılar karşısında sesini çıkarmış mıydı?
Bu konunun daha başka yönlerine de gerekirse yine değiniriz, inşallah...
*