TUSAŞ fabrikasına yapılan terör saldırısı, her yönüyle kritik mesajlar içeriyor.
TUSAŞ'ta Atak, Gökbey, Göktürk, Anka, Aksungur gibi ürünlerin yanı sıra büyük bir heyecanla beklediğimiz muharip KAAN uçağının üretim çalışmaları yürütülüyor. Devlet Bahçeli'nin DEM Parti'ye uzattığı el, iç cepheyi güçlendirmek içindi. Salı günü Meclis'te yaptığı tarihi konuşmanın arka planı kamuoyunda tartışılırken, savunma sanayimizin merkez üssüne yönelik gerçekleşen terör eylemi gündeme oturdu.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın BRICS Zirvesi'ne katılmak için Rusya'ya indiği saatlerde gerçekleşen bu saldırı, "Küresel bir mesaj mı veriliyor?" sorusunu akıllara getiriyor. BRICS topluluğu, dünya ticaretinde dolar hegemonyasını sarsabilecek tek alternatif girişimi temsil ediyor. NATO üyesi Türkiye'nin BRICS'e katılma ihtimali ise uzun zamandır gündemde.
Saldırının, dünya savunma sanayisindeki payı giderek artan Türkiye'nin en değerli tesisine yapılmış olması, küresel silah sanayisindeki rekabeti akıllara getiriyor. Terör saldırısının TUSAŞ çalışanlarını hedef alması, bu sektörde rakip istemeyen güçlü şirketlerin saldırının arkasında olabileceği şüphesini doğuruyor.
Milli Savunma Bakanı Yaşar Güler, saldırıyı PKK militanlarının gerçekleştirdiğini açıkladı. Ancak bu eylemin talimatını Kandil mi yoksa Suriye'deki yöneticiler mi verdi? Ankara'da uzun süredir planlanan ve İmralı'ya "umut hakkı" ile gündeme gelen yeni süreci baltalayan bu saldırı, "Hangi PKK?" sorusunu gündeme getiriyor. Yeni dönemde özellikle Suriye'deki kadroları etkisizleştirmek ve bölgede istikrarı sağlamak amacıyla adımlar atan Ankara'nın bundan sonra nasıl bir tutum sergileyeceği dikkatle izlenecek.
İmralı'nın örgüt üzerindeki etkisinin ne düzeyde olduğunu tam olarak bilmiyoruz. Özellikle Avrupa'da yaşayan örgüt kadrolarının İmralı'ya karşı isyankâr tutumu ve ABD'ye bağladıkları ümit, bu saldırıda dikkate alınması gereken bir seçenek olarak karşımıza çıkıyor.
7 Ekim sonrası bölgede yaşanan gelişmeler ve bölgeye dair planlar, Ankara'nın tehdit algısını yükseltiyordu. Bu saldırıdan sonra Irak ve Suriye hattında karşılaşacağımız kaotik ortamdan Türkiye'ye terör ihracına izin verilmeyecek ve en küçük hücre bile yerinde bertaraf edilecek diyebiliriz. Türkiye meşru hakkını kullanarak sahada varlığını gösterecektir.