
GİRİŞ
Şaibeli diploma...
Beylikdüzü'nde karakol basma...
Ordu'da valiye hakaret...
YSK üyelerine hakaretten mahkumiyet...
Para kuleleri...
Kılıçdaroğlu'nun devrilmesi süreci...
Savcı ve bilirkişiyi hedef gösterme...
Villaların gizlenmesi...
GELİŞME
Suç örgütü liderliği...
Çıkar amaçlı suç örgütü kurma...
İş insanlarının tehdit edilmesi...
Belediyede karar aldırarak para alınması...
Rüşvet paraları örgüt kasası üzerinden iş insanlarına aktarılması...
İmamoğlu'na ait inşaatlara para aktarılması...
İhaleye fesat karıştırma ve rüşvet...
SONUÇ
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu ve yakın kurmaylarının da aralarında bulunduğu 106 şüpheli hakkında gözaltı kararı çıkarılması...
İBB'de 'Terör" ve "Örgütlü suçlar' soruşturmasıyla ilgili olarak elbette savcının öne sürdüğü iddialarla ilgili son kararı yüce Türk yargısı verecek. Ancak "Görünen köy de kılavuz istemez" demiş atalarımız.
Yani demem o ki "Turpun büyüğü heybeden çıktı" sanırım.
Eski CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu'nun, "Yeni parti kuracağım" diyen CHP'li Mehmet Sevigen'e "Önümüzdeki haftayı bekle" demesi boşuna değilmiş.
Belli ki özellikle CHP'dekilerin bir kısmı, "Turpun büyüğünün heybeden çıkmasını" bekliyormuş. Bakmayın siz "İmamoğlu'nun yanındayız" diye attıkları mesajlara... Şu anda herkes yeni pozisyon arayışına geçti bile...
Zira CHP'de "Hançerleme siyaseti", "Kral öldü yaşasın yeni kral anlayışı" yeni değil.
Zaten İmamoğlu'nun da daha ufukta erken seçimin e'si bile yokken CHP'nin Cumhurbaşkanı adayı olmak için bastırması;
23 Mart'taki, Yavaş'ın deyimiyle "Eğilim yoklaması" da bu yüzdendi.
İmamoğlu'nun, "Beni saf dışı bırakıp muhalefetin adayını belirlemeye çalışıyorlar" açıklaması "Benim dışımdaki herkes AK Parti adayı" yaftalaması yapması boşuna değildi...
Ayrıca, "Para kuleleri"nden itibaren tüm bu soruşturmaların CHP'nin içinden yapılan ihbar, ifşa ve sunulan belge, bilgiyle başlatıldığını da unutmamak gerekir.
Adalet Bakanı Yılmaz Tunç da bu duruma işaret etti ve "Yargının başlattığı soruşturmaları Sayın Cumhurbaşkanımızla ilişkilendirmek en hafif tabiriyle hadsizliktir. Yargı kimseden talimat almaz" ifadesini paylaştı.
Aslında azıcık sağduyu ile düşünen birisi de İmamoğlu'na yönelik bu soruşturmanın Cumhurbaşkanı Erdoğan'a hiçbir faydası olmayacağını net olarak görebilir. Hele ki tüm anketlerde ABB Başkanı Mansur Yavaş, İmamoğlu'ndan önde çıkıyorken.
Yani "Erdoğan için Yavaş mı, İmamoğlu mu rakip olmalı?" sorusunda cevap ortada...
MHP Lideri Bahçeli'nin açıklamasını da hatırlatmak isterim...
"Hiç kimse ayrımcılığa, ayrıştırmaya maruz bırakılamayacağı gibi ideolojik, politik ve ekonomik üstünlüğe ya da imtiyazlı bir ayrıcalığa sahip değildir. Türk yargısı bağımsız, tarafsız ve objektiftir."
Şurası bir gerçek toplum yine kutuplaştı.
Peki diplomasını da kaybeden İmamoğlu aradığı mağduriyete ulaşabildi mi?
Bunu da zaman gösterecek...
Ancak CHP'nin çok sevdiği hukukçulardan eski Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Vural Savaş bu tür meseleler için köşe yazarı Emin Çölaşan'a bakın ne söylemiş;
'Kamu hukukunda, temelinde sahtekarlık bulunan bir işlem, üzerinden ne kadar zaman geçmiş olursa olsun kazanılmış hak doğurmaz. Örneğin üniversiteye giriş sınavına katılabilmek için lise diploması sahibi olmak şartı yasalara konulmuşsa, sınava sahte diploma ile katılan kişi birincilikle kazansa, seçtiği fakülteyi de birincilikle bitirse, mesleğinde ilerleyip yüksek mahkeme üyesi bile olsa, yıllar önce yaptığı sahtekarlık anlaşıldığı takdirde meslekten atılır. General olsa rütbeleri sökülür."
Takdir milletin elbette...

İMRALI'YA 4'ÜNCÜ ZİYARET
Sizi bilmiyorum ama "Terörsüz Türkiye" takviminde bazıları ipe un sermeye mi çalıyor sorusu son günlerde aklımı kurcalıyor.
İmralı'dan yapılan açıklama ortada, mesajlar net.
Buna rağmen önce "Bu mesajlar PYD'yi bağlamaz" diye DEM Parti'den sesler çıktı. Sonra Kandil'deki terörist elebaşları "Kongreyi bir tek Öcalan toplayabilir" diye açıklamalar yaptı.
Şimdi İmralı'ya teröristbaşı Abdullah Öcalan'a gitmek için DEM 4'üncü kez Adalet Bakanlığı'ndan izin istedi...
Yani sanki bu silahları teslim etmek, terör örgütünü feshetmek için karşı taraf pek de gönüllü değil gibi görünüyor...
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın randevu talep eden DEM heyetini bekletiyor olmasının sebeplerinden biri de beklediği ivmeyi göremiyor olmasından olabilir mi?
Şunu net olarak söyleyelim...
Geçmişte ABD'nin kulaklarına üfledikleriyle yolu "Hendek terörü"ne getirenler, bugün Siyonizm'in kulaklara üfledikleriyle başka tuzaklar peşindeyse çok ama çok büyük hata yaparlar.
Zira FETÖ'cülerin kurduğu tuzak ve kumpaslara rağmen teröristleri kazdığı çukurlara gömenler bugün çok daha güçlü ve kararlılar.
Kardeşlik hukuku çerçevesinde uzatılan eli geriye itenleri ne tarih affeder ne de yaşadığımız coğrafya...

KUTUPLAŞMA ARTIYOR
Sözü çok uzatmayacağım.
Türkiye'den gazetecilik her daim zor bir alandı.
Ancak özellikle sosyal medya yalanlarıyla birlikte iş iyice çığırından çıktı. Artık makul bir zeminde konuşmak, tartışmak bile zorlaştı.
Ne söylendiğine değil, kimin söylediğine göre pozisyonlar alınıyor.
Kırıcı ifadeler, karalamalar havalarda uçuşuyor.
Tartışma programlarında fikirler değil yüksek sesler, mimikler çarpışıyor.
Net olarak söylemeliyim ki bu durum toplumu zehirliyor.
Siyasette kutuplaşıyoruz.
Sporda kutuplaşıyoruz.
Başıboş köpeklerde kutuplaşıyoruz.
Bu yüzden ciddi ciddi bu tansiyonu nasıl düşürürüz diye kafa yormamız gerekiyor... Cumhurbaşkanı Erdoğan ve CHP Genel Başkanı Özel'in siyasette normalleşme çabaları biraz olsun umutlandırmıştı. Umarım yeniden o havaları yakalamak mümkün olur... Zira hepimiz aynı gemideyiz ve bir olmalıyız, iri olmalıyız, diri olmalıyız... Pusudakileri unutmamalıyız.