24-27 Şubat tarihlerinde Eskişehir Türk Dünyası Kültür Başkenti faaliyetleri çerçevesinde Eskişehir’de düzenleyeceğimiz Uluslararası Turkuaz Sinema Günleri yaklaşıyor. Yurtdışından 20, yurtiçinden 50 konuğun ağırlanacağı sinema günlerinde konsepti destekleyen atölye ve paneller de yer alacak. Türkmen sinemasının büyük ismi Hocakulu Narlıyev, sinemada senaryo kurmak üzerine senaryonun muhteviyatı hakkında ‘Senaryo Hikayeleri’ başlıklı bir atölye düzenleyecek. Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Prof. Sami Şekeroğlu Sinema-TV Merkezi’nden öğretim üyesi Yüksel Aktaş, sinemada makyajın sırlarını işleyeceği bir ‘Makyaj Atölyesi’ yapacak. Kırgız sinemasının büyük yönetmeni rahmetli Tolomuş Okeyev’in kızı Alima Okeyeva’nın katılacağı panelde ‘Tolomuş Okeyev Sineması’ enine boyuna ele alınacak. Türkçe konuşulan coğrafyalardan gelen konukların katılacağı ‘Türk Dünyası Sineması’ başlıklı panelde ise Türkçe konuşulan toplulukların ortaya koyduğu sinemanın mevcut durumu, sorunları ve geleceğe dönük çözümleri ve işbirliğine dönük imkanları masaya yatırılacak.
***
Sinema Günleri’nde yer alacak sergi ‘Türk Dünyası Sinemasından Kareler ve Portreler’ başlığını taşıyor. Sergide Türk dünyası sinema tarihine bir yolculuk yapılarak, bu dünyayı meydana getiren ülkelerde ortaya yapılan filmlerden sahneler ve bu coğrafya sinemalarının önemli sanatçılarının portreleri sinema ilgililerinin alakasına sunulacak. Programda dağıtılacak olan Prof. Tevfik İsmailov’un yazdığı ve MSGSÜ Güzel Sanatlar Vakfı’ndan yayınladığı üç ciltlik ansiklopedik ‘Türk Cumhuriyetleri Sinema Tarihi’, bu ülkelerin daha çok Sovyetler Birliği zamanında yaptıkları filmleri, sinema hayatını, yönetmenleri ve genel olarak sanatçıları ele alan ama bu dönemin öncesi ve sonrasına da değinen bir eser olarak göze çarpıyor.
Uluslararası Türkuaz Sinema
Günleri’ne katılacak konuklardan programa biraz erken gelen Çin Uygur Özerk Bölgesi’nden yönetmen ve eski Tanrıdağ Uygur Sinema Stüdyoları yöneticisi Firdevsi Azizi, mutlaka Türkiye’yle sinemasal işbirliği yapılmasının önemi üzerine vurgu yapıyor. Her iki toplumun ortak kültürel değerlerinden hareketle, ortakyapımların çok verimli bir şekilde ortaya konabileceğini, ilk olarak da tarihi şahsiyetlerin bu çalışmalarda ele alınabileceğini ileri sürüyor. Bunun için de fon anlamında kaynak yaratılmasının önemli olduğunu, her iki bölgedeki stüdyo ve plato imkanlarının gözden geçirilmesini, böylece aslında bir pazarın sözkonusu olabileceğini savunuyor. Gerçekten de bunu diğer Türkçe ve lehçelerinin konuşulduğu bölgelere uyarladığımızda nasıl bir sinemasal ve kültürel potansiyelin ortaya çıkarılabileceğinin, hayata geçirilebileceğinin hayalini bile kurmak insana heyecan veriyor. Ortak kültürümüzün insani değerlerinin işleneceği, özel bir dilin ve estetiğin kurulacağı nitelikli bir sinema ortamı ve bunun yanı sıra dağıtım ve sektörel işbirliğinin gerçekleştirileceği bir endüstriyel ve iktisadi çerçevenin, Türkiye’de festivaller de dahil olmak üzere sinema ortamına yeni alanlar, normlar ve kimlik temelinde bambaşka bir canlılık ve verimlilik getireceği ortadadır. Dünyanın çok renkli kültürel zemininde, dahil olduğumuz Ortaasya coğrafyası ve İslam dünyasıyla gerçekleştireceğimiz sinema sahasındaki işbirlikleriyle, tüm dünyaya insanlık tarihinde ortaya koyduğumuz medeniyet anlayışımızın çeşitli donelerini estetik bir yaklaşımla sergilemek, içinde yaşadığımız sorunların giderilmesinde sanatın dilini kullanarak çözümlere dair ipuçları sunmak sanırım sinemanın işlevleri bakımından da yerinde veriler olarak görülebilir.