Atalarımız tarihteki her sel vakasına ortalama beş türkü yapmış. Gerçekten ibret verici. Bazı türkülerin sözlerini gerçekten izah edemiyorum. Mesela türküde sel sularında sürüklenen Emine’yi “Aslanım, koçum” diye seven birinin hayatını yalnız geçirmesi şaşırtıcı olmaz.
Türkülerimize ve o türküleri yakanlara saygımız sonsuz. Güzel bir kız gördüğünde “O türküyü yakın” diyen atalarımızı özlüyoruz. Ne var ki bazı gerçekleri de açık açık konuşmalıyız. “Ay ne kadar mistik, Anadolu kokan türküler, oy dağlar” demeden önce düşünelim. Bağlamanın sesi güzel geliyor, ezgi bizi duygudan duyguya sürüklüyor, fakat ya o sözler? Eğri oturup doğru konuşalım, misal ‘Adaköy deresi taşmış geliyor’ türküsünün sözlerini nasıl izah edebiliriz? Gelin bu türküyü anlamaya çalışalım.
Adaköy deresi taşmış geliyor.
Emine’m gırandan aşmış geliyor.
Sallanı sallanı bir hoş geliyor.
Bu üçlükte şair bir doğa olayını haber veriyor. Muhtemelen o sırada kahvenin önünde elinde cıgarasıyla oturmakta: “Adaköy Deresi taşmış geliyor.” Adaköy Deresi taşmış geliyorsa ortada bir sel vakası olduğunu söyleyebiliriz. Şair ise selden ziyade Emine’nin gelişine odaklanmış: “Emine’m gırandan aşmış geliyor.”
Emine’nin sel ile eşzamanlı gelmesi ise gerçekten büyük tesadüf. Yoksa? Evet, eğer Emine ve sel suları eşzamanlı geliyorsa, Emine’nin o sırada sel sularına kapılmış halde geliyor olması kuvvetle muhtemeldir ki bu durumda şairin sel sularında boğulmak üzere olan bir kadın için “Sallanı sallanı bir hoş geliyor” demesi hakikaten insanın vicdanına dokunuyor.
TÜYLER ÜRPERTİCİ!
Emine’nin sel sularının içinde şalvarı su aldığı için şişmiş bir halde çırpındığını düşünün. Üzüldünüz değil mi? Ama şairimiz üzülmüyor, onun şu an umrunda olan şey ne sel sularının birazdan köyü yutacak olması, ne de Emine’nin çırpınışları. O daha çok sel suyunun içinde ölüm kalım mücadelesi veren Emine’nin sallanı sallanı gelmesine odaklanmış. Fevkalade.
Türkünün devamında olumlu gelişmeler olacak diye bekliyorsunuz ama nafile! Şöyle ki:
Emine’m Emine’m yaylalar guşu.
Ne yapalım Emine’m mevlanın işi.
Emine’m Emine’m aslan Emine’m.
Gel otur dizime yaslan Emine’m.
İnsan tabiatıyla şairden bu kadar sevdiği Emine’yi kurtarmasını bekliyor. Azgın sel sularına atlayıp sevdiceğini tekrardan hayata bağlayacak. Belki bir suni teneffüs? Bunlar güzel şeyler. Ama heyhat, şairimiz yaldır yaldır gelen sel sularında ümitsizce çırpınan Emine için neden kılını bile kıpırdatmayacağını özetliyor:
“Ne yapalım Emine’m mevlanın işi”
Mevlanın işi? Yani diyor ki “Seni seviyorum yayla guşum, fakat takdir-i ilahi bu, mukadderat.”
Bir yandan kızdan hoşlanıyor, ona karşı boş değil, seviyor, ondan hoşlanıyor, ama kadere de karşı gelmiyor. Tüyler ürpertici!
Sonraki mısra ise şairin kız mevzularında evvelden beri neden başarılı olamadığını ve sel sularında sürüklenen birinden medet umduğunu açıklayacak cinsten:
“Eminem Eminem aslan Eminem”
Aslan? Sevdiği kızı “Aslanım, koçum” diye seven birinin hayatını yalnız geçirmesi çok da şaşırtıcı olmaz. Ama şair belki de burada onun güçlü yönlerini, asla pes etmemesi gerektiğini, biraz çaba gösterirse selden sağ salim kurtulabileceğini hissettirmek adına “Aslan Eminem. Yaparsın sen” diyor.
İNANDIRICILIK YERLERDE
Takip eden mısrada şairimiz Emine’ye bir havuç gösteriyor. Eğer selden kurtulmayı başarırsan dizim hizmetinde diyor:
“Gel otur dizime yaslan Eminem”
Emin ol Emine’nin o an aklında olan son şeydir bu. Son bölümde ise şair iyice inandırıcılığını kaybediyor:
“Apdalın üstünde üç gele gezdim.
Dayım Ali beyden hileler sezdim.
Alın Emine’yi canımdan bezdim.”
Dayısı Ali Bey’den hileler sezmiş. Sebep? Ne yaptı acaba Ali Bey? Baraj kapağını mı açtı? Bir insanı karalamak bu kadar kolay mı? İnandırıcılık yerlerde.
Ve en nihayetinde şairin strese girdiğini görüyoruz. Bir yandan sel suları, bir yandan Emine’nin suyun içinde bata çıka çırpınışı, onu motive etmek için harcadığı çaba ve Ali Bey’in sinsi planları şairimizi bitap düşürüyor. Ve sonunda isyan ediyor:
“Alın Emine’yi canımdan bezdim”
Hakikaten çok yoruldu ve yıprandı. Belki yaşadıklarını unutmak için bir tatile bile çıkmıştır.
Sonuç olarak kabul edelim ki büyüklerimiz sel suyuna önlem almak yerine çoğunlukla türkü yakmayı tercih etmişler. Tarihteki her sel vakasına ortalama beş sel türküsü düşmesi bundandır.
Ecnebi aynı seli görünce bunu müthiş bir enerji kaynağı olarak görüp elektrik üretmiş, bizimkiler ise “Bundan süper kafiye olur” diyerekten tabiat olaylarını şiirlerin ilk mısrası yapmışlar. Yani su enerjisini sevdiği kızları etkilemek için kullanmışlar. Yüzlerce örnekten sadece biriyle noktalayalım:
“Çarşambayı sel aldı, BİR YAR SEVDİM EL ALDI”
Gerçekten ibret verici.
https://twitter.com/beyinsiz_adam