Cumhurbaşkanlığı Yönetim Sistemi henüz toplumun bütün kesimleri tarafından kabullenilmiş değil. Bugünkü siyasî konjonktürde bir sistem değişikliği imkânı görünmüyorsa da, eleştiriler devam etmekte; her fırsatta "eskiye dönüş"ten bahsedilmektedir.
CHP'nin potansiyel Cumhurbaşkanı adaylarından Mansur Yavaş, bütün Türkiye'nin dikkatle izlediği "3'lü Zirve" sonrasında "Parlamenter demokrasinin yeniden tesis edilmesi için biriz; beraberiz" paylaşımı yapmıştı. Yine bu zirveyle ilgili analiz haberlerde, İmamoğlu seçilirse, Türkiye'yi parlamenter sisteme geçireceği ve iki üst makamı; Yavaş ile paylaşacağı iddia edilmişti.
Oysa "sistem değişikliği" her siyasî iktidarın tekrarlayacağı sıradan bir icraat değildir. İddialı milletler, en ideal sistemi tercih eder ve ilelebet uygular.
Bu açıdan bakıldığında, "Cumhurbaşkanlığı Sistemi"nin tam anlatılamadığı veya bütün kesimlerin "ulusal bir ortak payda"da buluşturulamadığı görülmektedir.
Çünkü hemen her konuda olduğu gibi "sistem tartışması" da, sığ ve dar bir kanalda cereyan etti. Asırlar boyunca uygulanacak bir sistem, ideolojik bakışla değerlendirildi. Eleştiriler, gündelik hedefler doğrultusunda şekillendi.
"Cumhurbaşkanlığı Sistemi"nin sunumu da, "teknik/hukukî tanıtım ve sağlayacağı ulusal kazanımlar" başlıklarıyla sınırlı kaldı.
Türkiye Cumhuriyeti için yeni bir yönetim sistemi tercih edilirken, tarih sahnesinde rol almış bütün Türk devletlerinin uyguladığı yönetim sistemleri ve o sistemlerin performansı, kronolojik bir disiplinle ortaya konamadı. Bu grafikte ortaya çıkan başarılı Türk devlet sistemlerinin, (varsa) oluşturduğu ortak paydaya dikkat çekilemedi. Daha da önemlisi, Cumhurbaşkanlığı Sistemi'nin; bu ortak paydanın neresine tekabül ettiği anlaşılamadı.
Hakeza; bu kronolojik akış içerisinde, parlamenter sistemin nereye oturduğu, Türk milletinin hayatına nasıl girdiği, geleneksel Türk devlet yapısına ne derece uyduğu veya neden uymadığı da açık olarak gösterilemedi.
Gerçekten, güçlü sistem "diktatörlük" mü demekti? Türk hakanları/sultanları "diktatör" müydü? Her şeye kendileri mi karar veriyordu?
Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşunda, Batı demokrasisi hangi ölçüde tesis edilebildi?
Son dönemde yönetim sisteminin değiştirilmesi neden gündeme geldi? Bu konuda kim; ne dedi ve neden dedi?
Öte yandan, Parlamenter Sistemle devam etseydik, son 7 yıldır yaşanan fırtınalı süreçte Türkiye nasıl bir performans sergilerdi? Gerçekten içeride daha yaygın huzur ve refah, dışarıda ise ulusal menfaatlerini; vahşileşen emperyalizm karşısında daha güçlü koruyan bir Türkiye olabilir miydi?
Aynı performans analizi sonucunda, uygulanmakta olan Başkanlık Sisteminin karnesi nasıl oluştu? Ne tür eksikler ortaya çıktı?
Millete sunulan "Türk Tipi Başkanlık Sistemi" tam olarak tesis edildi mi? Kurumsal eksikler varsa; bu sistemi karalamak için bahane arayan muhalefet, bunlara yıllardır neden hiç değinmedi?
En önemlisi ise; bu güçlü sistem, "vesayetçiler"in eline geçerse nasıl bir Türkiye ile karşılaşacağımız öngörüldü mü?
Ortada kalan bu sorulara cevap bulmak için karınca misali kolları sıvadık. Bütün Türk devletlerindeki mekanizmanın nasıl çalıştığına, önemli kararların nasıl alındığına, hangi yönetim şeklinin devletin gidişatına nasıl yansıdığına baktık.
7 yıldır uygulanmakta olan "Başkanlık Sistemi"ni, tarihî bir projeksiyonla aydınlatmaya, boşta kalan sorulara cevap bulmaya çalıştık.

Asırlar süren "deneme-yanılma"lar kronolojik bir disiplinle incelendiğinde, ilginç "sır"lar ortaya çıktığını gördük ve kitabımızı, bu sırların; "Tam Bağımsız Türkiye" için sunduğu altın kuralla bitirdik!
"HAKANLIKTAN BAŞKANLIĞA" isimli bu mütevazı çalışmamız, önde gelen kitabevlerinden ve kitap sitelerinden temin edilebilir.
"Profil Kitap"a teşekkür ediyor, aziz milletimiz için hayırlara vesile olmasını diliyorum.