Kurulu düzen. 30-35 yıldır istikrar kazanmış, Türklere de, Kürtlere de, bir hayat tarzı dayatan bir düzen.
Nasıl bir düzen?
Terörist var. Memleketimizin bir bölgesinde yoğunlaşmış, ama imkan olduğunda, yoğunlaşmadığı bölgelerde de iş yapabilen bir terör mekanizması var. Tarihteki en büyük terör mekanizmalarından biri.
Şemdinli’de veya Şırnak’ta adam öldürüyor. Asker veya sivil, birilerini bulup öldürüyor. Ama bazen, İstanbul’da, Ankara’da veya Tokat’ta da terör üretebiliyor.
Bu terör mekanizmanın aktivitesine göre şekillenen davranış kalıpları var.
Bomba patlatılıyor. Mesela mayın. Bir kaç asker şehit oluyor.
Haber manşetlere çıkıyor. ‘Kalleş pusu.’ ‘Huzura bomba.’ ‘Alçaklar.’
Hatta, zaman oluyor, işler uzadıkça, haber başlıkları sıradanlaşıyor. Yüz tane, beşyüz tane terör vakası, on-on beş kalem haber başlığı. Aynı başlık, kendi sınıfındaki haberlerde mükerreren kullanılabiliyor.
50 tane ‘Kalleş pusu.’
100 tane ‘Huzura bomba.’
150 tane ‘Alçaklar.’
200 tane ‘Allah belanızı versin!’
Sonra cenaze törenleri.
Gerçek acılar, ama basmakalıp manşetler.
Gerçek acılar, ama basmakalıp yorumlar.
Annenin acısı eşsiz, babanın acısı eşsiz.
Kadının acısı eşsiz.
Ve çocuk, bir ömür, göğüs kafesinin içinde her gün yenilenen, her gün tazelenen bir ateşle yaşıyor. Babasızlık ateşi...
Ama gazetelerin başlığı, bir öncekinin benzeri.
Kanla beslenen politikacının durumu da gazeteninkine benziyor. Laflar, bir öncekinin benzeri.
Kürtler rahatsız. Terör onun da başında çünkü. Terörün öldürme imtiyazı var. Çaresi yok, korkuyorsun. Kapat kepengi, tamam. Kapat mektebi, o da tamam.
Düşün, ama söyleme. Ne olur ne olmaz.
Bık terörden, ama bir şey diyeme...
Polise karşı ayrı bir ‘resmi görüş’, teröre karşı başka bir ‘resmi görüş.’
Ya kendi görüşün? Kendi görüşüm, içimde.
İşadamının gönlü istesin, Hakkari’de bir imalathane kurayım, hemşehrilerime iş vereyim.
Ama yapamasın.
Van gölünün etrafında öyle işler yapayım ki, gölün etrafı bayram yerine dönsün. Munzur’un eşsiz güzelliğini bütün dünya görsün.
İstesin, ama yapamasın.
Terör, devam etsin. Lanetli, adı batasıca bir kara bulut olarak devam etsin.
Çünkü bu, bir yaşam tarzı. Hatta, ucu sana dokunmuyorsa bir konfor. Senin çocuğun ölmüyorsa, sen dul kalmıyorsan, sen yetim kalmıyorsan, bir konfor.
Korucu var, asker var, terörist var, terör ver, ölen var, öldüren var. Bütün bunlar, kendine göre bir nizam.
Uyuşturucu parası var. Uyuşturucuya elini süren zenginleşiyor. İster Türk olsun, ister Kürt. ‘İki toz, bir otoboz’ var.
Silah var. Silah ticareti var.
Avrupa’dan veya Türkiye’den toplanabilen, dağıtılabilen paralar var.
Terör sayesinde, sandığa giren oylar var. Terör sayesinde sandıktan çıkan milletvekilleri var.
Terör sayesinde kabartılan ayranlar var. Dedim ya, terör düzeni.
Bu düzeni terk etmenin, bu düzenden yararlananlar açısından bir zorluğu var.
CHP’li Birgül Ayman Güler’in lafı hepten boş değil. “Eğer Kürtle Türk eşitse, gökkubbenin altında aynı haklara, aynı özgürlüklere sahipse, ne yapayım öyle hayatı” diye düşünebilir birçokları.
Bekaa’ya gidip Öcalan’ı kucaklayanlar, birdenbire, terör bitmeye yüz tutunca, hayattaki en büyük dayanaklarının altlarından çekildiği hissine kapılabilirler. (PKK’nın flaması bir tek Perinçek’in arkasında şık duruyor çünkü!)
Yapılacak bir şey yok. Biz, içinde Kürtlerin de bulunduğu büyük bir milletiz.
Türkle Kürt, Allah’ın eşit yarattığı kullar. Bu gerçekleri değiştiremezsiniz. (‘Kul’ lafı rahatsız mı etti? Rahatsız da etse, biz Türkler ve Kürtler, böyleyiz.)
Ve teröristler, dün sabahtan itibaren çekilmeye başladı.
Hadi veda edin, başkasının ölümünün sağladığı konfor huduttan çıktı, gidiyor.