Hafta sonunda Kültür Üniversitesi’nde gerçekleşen uluslararası sempozyum için yukardaki başlığı seçerken amacımız hem Türkiye’nin dünya siyasetinde giderek daha stratejik bir rol oynayıp oynamadığını, hem de stratejik bir vizyona sahip olup olmadığını tartışmaktı.
Başlığı “Türk Dış Politikasında Davutoğlu Dönemi” alt başlığıyla tamamlayınca ortaya iki günde 35 sunumun yapıldığı uluslararası bir konferans çıktı. Katılımcılar Davutoğlu’nun yazdıklarını ve yaptıklarını epistemolojisinden ontolojisine kadar masaya yatırdı.
***
Kimisi kitaplarını eleştirdi, kimisi uygulamaya koyduğu politikaları. Ancak kimse Davutoğlu’nun Türkiye’nin dış politikası üstünde ağırlığının olmadığını söylemedi. Sunulan tebliğler yayınlandığında onun Türkiye ve dünya siyaseti üstündeki etkisi çok daha iyi anlaşılacak.
Benim sempozyum boyunca gözlemlediğim uygulamaya yönelik eleştirilerin yazdıkları ve söylediklerine yöneliklerle karşılaştırıldığında biraz daha havada kaldığı yönündeydi. Bana bazı politikaların başarısı ya da başarısızlığı konusunda acele karar veriyormuşuz gibi geldi.
Ölçüm tekniklerinde de tereddütlerim oldu. Bazen akademik değerlendirme yerine siyasi değerlendirme yapıldığı kaygısına kapıldım. Özellikle güç ve Türkiye’nin etkisi söz konusu olduğunda kendimizi hafife aldığımızı, Suriye’de başarı ve başarısızlığın tek başına Türkiye’ye mal edilemeyeceğimizi düşündüm.
Ama Türkiye’nin yumuşak gücünün genç akademisyenlerce önemsenmesi ve benimsenmesi doğrusu hoşuma gitti. Çünkü Türkiye’nin dünya siyasetindeki ağırlığı yumuşak gücünden kaynaklanacak. Yarattığımız ve yaratacağımız emsal başkalarının akıllarını ve davranışlarını kontrol etmemizi sağlayacak.
İnsan hakları sorunlarından kurtulduğumuzda, ifade özgürlüğünün önündeki engeller kalktığında, cinsiyet eşitliği sağlandığında, demokrasimiz derecelendirmelerde üst sıralara çıktığında şu an olduğumuzdan çok daha etkili olacağız.
***
Davutoğlu’nu eleştirenlerin de, kendisinin de ortaya konan görüşlerden dersler çıkartacağına eminim. Onun da mutlaka eleştirilere karşı söyleyecekleri olacaktır. Fakat asıl Türkiye’ye dışarıdan bakanların ve sloganı strateji sananların bu tür tartışmalardan öğrenecekleri var.
Umarım bu tür sempozyumlar ve içinde yer alan tartışmalar başkaları kadar bizi de değiştirir, eleştirilerden ve analizlerden dersler çıkartır, hatalarımızı tekrarlamayız. Bir zamanlar olduğu gibi yine sorunlar yerine çözümlerin parçası oluruz. Irak’la başlayan yakınlaşma sürecine benzer süreçleri diğer komşularımızla da yaşarız.