Söylem ve eylemlerinizdeki haklılığınız kadar onların nasıl algılandığı da önemlidir. Özellikle uluslararası ilişkilerin önemli bir kısmı aktörler arasındaki algı değişimidir. Bu nedenle dış politikanın en büyük kısmını algı yönetimi oluşturur. Diplomasi ve kamuoyu oluşturmak bu nedenle önemlidir.
Eğer 2002 yılından bu yana Türkiye’de bir askeri darbe yapılamamışsa bunun en önemli nedenlerinden biri de yeni iktidara dönük dünyadaki olumlu algıdır. AK Parti hükümetlerinin işe başlar başlamaz insan hakları, özgürlükler ve Avrupa Birliği’ne girme konusundaki olağanüstü çabaları tüm dünyada çok sıcak karşılanmıştır ve bu sayede içerideki eski düzen aktörleri dış bağlantılarını istedikleri gibi kullanamamışlardır.
Örneğin 2002-2007 arasında Almanya’daki Türkiye ve Başbakan Erdoğan algısı o kadar başarılıdır ki sadece Almanya Türkleri değil, Almanlar dahi Erdoğan’ı tabuları yıkan bir demokrat ve reformcu olarak görmüşlerdir.
Konuşulabilir Müslüman
Türkiye’nin hızlı demokratikleşmesi ve dış ilişkilerinde uluslararası işbirliğine ve hukuka vurgusu sadece Batı’da değil, Doğu’da da takdirle karşılanmıştır. Bu algıya göre Yeni Türkiye uzlaşmacıdır, hukuka ve evrensel değerlere saygılıdır, sorunlarını şiddetle değil diplomasi ile çözmeye çalışmaktadır, sorunların hallinde kaba güce değil, yumuşak güce (soft power) ağırlık vermektedir, azınlıklarına saygılıdır, uluslararası işbirliklerinin vazgeçilmez ortağıdır, çatışmalarda arabulucudur, kolaylaştırıcıdır vs.
Yeni Türkiye, Batı’nın zihninde El Kaide ve İran benzeri onlara göre ‘karanlık ve konuşulamaz İslam’ın anti-tezini simgelemeye başlamıştır. Türkler konuşulabilir ve iş yapılabilir Müslümanlardır.
Mavi Marmara ve Arap Baharı sonrasında yaşanan gelişmeler ise yukarıda tasvir ettiğimiz Türkiye imajında olumsuz etkilerde bulunmuştur. Türkiye’nin haklılığı veya haksızlığı bir yana, önce İsrailci medya, ardından ise dinci/Hristiyancı medya Türkiye konusunda zihinleri bulandırmaya başlamıştır.
Örneğin Türkiye’nin Mısır’da darbeye karşı sert tutumu dünyaya demokrasi yanlısı olmaktan ziyade radikal İslam yanlısı olarak yansıtılmıştır. Aynı şekilde, Türkiye’nin Suriye muhalefetine desteği de özgürlük arayan bir halka olan destekten ziyade yine aşırı dincilere verilen destek olarak medyada yer bulmuştur.
Fırsat kollayanlar
Ne yazık ki dış dünyada yaşanan zemin kayması içerideki bazı grupların işine yaramaktadır. AK Parti iktidarını kendilerince karşı-devrim olarak değerlendiren ve hükümeti değiştirebilmek için her aracı mubah sayan bu gruplar 2002’den bu yana yapamadıklarını dünyanın yardımıyla şimdi yapmak istemektedirler. Bu konuda önlerinde işe yaramış bir Mısır Devrimi örneği de vardır.
Nispeten daha iyi eğitim almış ve daha zengin olan darbeci, Kemalist ve ulusalcı grupların halk destekleri çok zayıf olmakla birlikte dış dünya ile, özellikle Batı dünyası ile bağlantıları güçlüdür. Bu bağlantıların Türk Hükümetini dışarıda marjinalleştirmek için nasıl etkili bir şekilde kullanıldığını Gezi olayları esnasında gördük. Bundan sonra da benzeri çabalar devam edecektir. İçeride hazırlanan malzemeler Türkiye karşıtı medya ve lobi gruplarınca tüm dünyaya servis edilecek ve Türkiye Müslüman Kardeşler, Hizbullah veya İran gibi karanlık ve aşırı bir aktör olarak takdim edilecektir.
Ne yazık ki bu çabalar Türkiye’nin sadece Batı’daki değil, tüm dünyadaki imajını olumsuz yönde etkiler. Türkiye, İslam dünyasında bile bu olumsuz imajın etkisi altında kalır, ilişkileri bozulabilir.