ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo’nun seçimleri kaybettikten sonra çıktığı bir vedalaşma ziyareti olduğu söylenen görüşme, aslında hiç de öyle değildi... "Avrupa ve ABD, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ı, eylemlerinin, halkının çıkarına olmadığı konusunda ikna etmek için birlikte çalışmalı" diyen bir siyasetçi, görevi bitmiş olsa da kendisinden sonra çizilecek yolların yapı taşını döşeme gayretkeşliğinde değil midir?
Haddini aşan cümlelerle Türkiye’yi ve Erdoğan Hükümetini şeytanlaştırmaya kalkan sabık bakan, sadece kendine ait fikirleri mi paylaşıyordu söylemlerinde? Yoksa seçimi kim kazanırsa kazansın, Türkiye karşıtlığı ABD diplomasisinin yol haritası mı olmalıydı, bu bakış açısına göre? Cumhuriyetçiler seçimi kaybetmişi Demokratlar kazanmıştı oysa, peki bir Cumhuriyetçi bakan nasıl oluyor da kendisinden sonra gelecek Demokrat bir mevkidaşına böylesine ültimatomlar verebiliyordu?
Demokrat veya Cumhuriyetçi farketmez, bu işittiklerimizi aslında Amerika’nın iç sesiydi... Mike Pompeo’ya göre, Türkiye’nin son eylemleri asla affedilmez boyutlardaydı, hatta ABD, arası açık duran Avrupa ile en kısa zamanda Türkiye ve Erdoğan karşıtlığında birleşmeliydi...
Bir yandan Karabağ cephesinde Azerbaycan’ı desteklemesi, diğer yanda Libya ve Doğu Akdeniz’deki faaliyetleri bir arada düşünülünce, Türkiye’nin etkin dış politikası gözlerine batıyor olsa gerek ki; "Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron ve ben, Türkiye'nin son eylemlerinin son derece saldırgan olduğu konusunda mutabık kaldık" dedi.
Ankara’nın ‘’askeri kabiliyetlerini artan bir şekilde kullanması’’ndan bahsediyordu ABD’li Bakan. Artan askeri kabiliyetlerimizi hem terörle mücadelede, hem de savunma hatlarında kullanmamız, endişe vericiydi onun için...
Haddini bilmez Bakan hızını alamayıp, Türkiye halkının çıkarına bulmadığı bu ‘’artan kabiliyetlerimizin’’, kabul edilebilir eylemler olmadığı konusununda Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ‘’ikna’’ edilmesi gerektiğinden söz ediyordu...
Anlaşılan yıllar önce başörtülü kızları koydukları ikna odalarına, şimdi de Türkiye’yi, Başkanını, halkını birlikte koymaktan medet umuyorlardı...
Darbeci ve zorba zihniyetin tezahürü olan ikna odalarının, uluslar arası karşılığı olabilecek türden bir ikna rejiminden pervasızca bahsedebilen bu adam, öyle gözüküyor ki ‘’dünya cuntalığı’’nın da sözcüsüdür...
Ama Türkiye, nasıl ki içeride darbelere karşı mücadele etmeyi kendine has soylu bir gelenek haline getirmişse, dışarıdaki bu darbeci söylemlere de pabuç bırakmayacak şekilde kendinden emin bir yürüyüşün sahibidir...