Birileri kulağına şöyle fısıldamış, besbelli: “Erdoğan’a şimdilik kurşun işlemiyor, ama Davutoğlu’nu yıkabilirsek Erdoğan da sallanacaktır. Vurun Davutoğlu’na!”
Ve Kılıçdaroğlu vuruyor. İsrail’le beraber, ABD’nin “neo-con”larıyla beraber, Esed rejimiyle beraber, bizim bazı ağabeylerimizle ve kardeşlerimizle beraber, hatta Davutoğlu’nun Hac arkadaşıyla beraber...
Davutoğlu’na maceracı diyor, çapsız diyor, ağza alınmayacak hakaretlerde bulunuyor, seviyeyi düşürdükçe düşürüyor CHP lideri. Ta ki “Stratejik Derinlik” yerlerde sürünsün, Davutoğlu’nun bilge siyasetçi imajı kaybolsun ve saygınlığından geriye hiçbir iz kalmasın.
Ortalama bir zekânın elinde bu taktik işe yarayabilirdi. Ne var ki Kılıçdaroğlu’nun Davutoğlu’na saldırırken ileri sürdüğü argümanlar öyle komik ki, ağzından çıkan “çapsız” kelimesi, bumerang gibi, muhatabına değmeden kendisine geri dönüyor.
İşte Kılıçdaroğlu’nun çapsızlığının dramatik ifadelerinden bir demet:
“...Bizim gazeteler de manşete çıkartıyor: Gazze’deki ateşkesin gizli mimarı Erdoğan’dır. Bizim insanımız bunları yemez. Ortadoğu’nun hiçbir ülkesi bunlara güvenmiyor. Erdoğan’a tavsiyem var. Türkiye’yi bu hale getiren senin çapsız dışişleri bakanındır. Ortadoğu bataklığına sürükleyen senin bakanındır...”
Gelin bu acayip beyanatı parçalarına ayırıp çöp tenekesine atalım:
1. Erdoğan (ve Davutoğlu) gerçekten de Gazze’deki ateşkesin gizli mimarı değildir; açık mimarıdır! Kılıçdaroğlu danışmanlarına emir buyursun da, Gazze’ye vaziyet eden Hamas’ın lideri Halid Meşal’in ateşkes süreci hakkında Anadolu Ajansı’na verdiği beyanatı bulup kendisine göstersinler.
2. “Ortadoğu’nun hiçbir ülkesi bunlara güvenmiyor”muş! Demek ki AK Parti Kongresi’ne katılıp “bunlara” iltifat eden ve “bunlar”ın yönetimindeki Türkiye ile yüksek düzeyli stratejik işbirliğine giden Mısır, ülke falan değil! İktidarıyla muhalefetiyle Davutoğlu’na arzıhalde bulunan Yemen de ülke falan değil! Polisinin-askerinin eğitimi için “bunlar”a müracaat eden Libya, Batılı bir firma kamu ihalesine girmek istediğinde “Yanınıza bir Türk firması alıp öyle gelin” diyen Tunus da ülke filan değil! Başbakanın torununa Tayyip Erdoğan isminin verildiği ve Davutoğlu’na sevgi gösterisi için büyük kalabalıkların ağır bombardıman altında bile toplanmaktan imtina etmediği Filistin zaten hiç ülke değil! Irak’ın Maliki’den ve Suriye’nin Esed’den ibaret olduğunu zanneden Kılıçdaroğlu, halk çoğunluğunu temsil eden iktidar karşıtlarının yeni bir Irak yönetimi için yaptığı hazırlıklarda AK Parti hükümetiyle paslaştığını, öte yandan Suriye’de iktidara yürüyen devrimcilerin Erdoğan hükümetine bel bağladıklarını da bilmediği için, boş boş konuşuyor işte.
3. “Türkiye’yi bu hale getiren çapsız dışişleri bakanı” ve “(Türkiye’yi) Ortadoğu bataklığına sürükleyen (Davutoğlu)” laflarına gelince... Kars’la Edirne arasında sıkışıp kalan ve bu toprakların da bir kısmını kaybetme kâbusundan başka ‘milli kaygısı’ olmayan, kendini Batı’nın insafına terk ederek selamete ermeyi uman eski Türkiye’yi özlüyor Kılıçdaroğlu. ‘Emperyalistlerin yoluna zinhar çıkmayalım, elimizde kalan son vatan parçasında onların istediği gibi uslu uslu oturalım ki canımızı yakmasınlar’ anlayışına geri dönüşü savunuyor. ‘Batı rotasından nasıl saparız? Doğuda bizim ne işimiz var?’ diye bağırıyor her fırsatta. Batılıların doğuda cirit atmalarını normal, Türkiye’nin doğuya açılmasını ise anormal buluyor. Nasıl kafa ama? Belki de ‘Bizim çapımız ne ki?’ demek istiyordur. Davutoğlu’nun stratejik derinliğine karşı Kılıçdaroğlu’nun derin aşağılık kompleksi! Ortadoğu ve Afrika açılımlarının mana ve ehemmiyetini idrak edemeyen, Türkiye’nin küçülmemek için büyümeye mecbur olduğunu ve günümüz şartlarında bunun yolunun bölgesel entegrasyonlardan geçtiğini, AK Parti hükümetinin 2003 yılından beri bu yolda kararlılıkla yürüdüğünü, “Komşularla sıfır sorun, azami işbirliği, tam entegrasyon” siyasetinin zıddı gibi görülebilen Suriye Devrimi’ne destek gibi tavırların da aslında bu siyasetin gereği olduğunu, zira ayak sesleri duyulan yeni Suriye’yi ve yeni Ortadoğu’yu karşılamak için şimdiden kapıya çıkılmadığı takdirde istikbalin kaybedilebileceğini idrak edemeyen Kılıçdaroğlu, Avrupa’yı kasıp kavuran ekonomik krizden, büyük ölçüde, Ortadoğu ve Afrika açılımları sayesinde kurtulduğumuzu bile göremeyecek kadar çapsız. Bir de şöyle diyor: ‘Gazzelilere sarılıp ağlayacağına buradaki şehit analarına sarılıp ağla.’ Bu hükümet ikisine birden sarılıyor. Somali halkına da sarılıyor. Mısırlılara, Bosnalılara, Arakanlılara da sarılıyor... Öyle olduğu içindir ki, Türkiye kendini aşıp uluslararası sistem lortlarını sarsmaya başlayan bir ‘dünya gücü’ haline geldi.
Kılıçdaroğlu anlamaz ama “Türkiye’yi bu hale getiren”lere şükran borçluyuz.