Günlerdir “eli kulağında” diyorduk, dün itibariyle Barış Pınarı Harekatı Başkomutan’ın emriyle başlamış oldu. Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı’ndan sonra her ikisinden de daha büyük ve kritik bir alanda yürütülecek Suriye sahasındaki bu üçüncü harekat.
Belki de Kıbrıs Barış Harekatı’ndan bile daha kapsamlı bir harekat bu. Türkiye şakası olmadığını bir kez daha dost ve düşmanlarına göstermiş oldu. Askerimizi ve siyasi iradeyi Allah muvaffak etsin. Dualarımız onlarla.
Türkiye bu operasyonu, uluslararası hukukun, BMGK’nın ve Adana Mutabakatı'nın kendisine verdiği hakla yapıyor. Suriye rejimi, kendi topraklarından Türkiye'ye yönelen terör tehdidi için bir şey yapmıyor ya da yapamıyorsa, Türkiye bu tehdidi bertaraf etmek hakkına sahiptir. Mesele bu kadar net yani.
Operasyonun üç hedefi var, evvela sınırındaki terör koridorunu yok etmek ve burayı güvenli bölge haline getirmek. Diğer Türkiye'ye göç etmek durumunda kalmış 4 milyona yakın kişinin önemli bir kısmının ülkelerine geri dönmeleri için uygun ortam oluşturmak. Ve tabii ki Suriye'nin toprak bütünlüğünü temin etmek. YPG ve DEAŞ’la mücadele sadece Türkiye’nin güvenliği değil Suriye’nin toprak bütünlüğü için de önemli.
Operasyona, ABD’nin şahin kesilmiş Demokratları ve Türkiye düşmanı Neo-conlar, terör örgütünün kendisi ve yandaşları dışında kimsenin karşı çıktığı yok. Avrupa genel anlamda olumlu bakıyor.
TSK, bölgeye bir daha geri dönmemek üzere giriyor değil. Amaç bölgenin gerçek sahiplerine kavuşturulması suretiyle PKK ve ABD yapımı terör devleti planını bozmak.
Türkiye bu operasyonu Kürtlere karşı yapmıyor, PKK-YPG terör örgütüne karşı yapıyor. Üstelik bölgedeki pek çok aşiretin de desteğini arkasına almış durumda.
Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı'nda olduğu gibi Barış Pınarı Harekatı’nda da yine öncü kara gücü olarak Kürt ve Arap birliklerinden meydana gelen Milli Ordu vazife alıyor. YPG’yi kamufle etmek için uydurulan SDG içindeki Arap unsurların da zaman içinde Milli Ordu’ya katılması beklenebilir.
Teknolojinin ve istihbaratın en yüksek seviyede kullanıldığı harekatta silahlı kuvvetlerimiz Fırat'ın doğusundaki tüm sınır boyunca 30 km içeriye girebilecek. Bu alan, yoğun yerleşim ve nüfus barındırıyor. Sivillerin canlı kalkan olarak kullanılması muhtemel olduğu için TSK çok hassas davranıyor.
Milli ve yerli savunma sanayinin ürettiği silahlar, ilk kez bu kadar yoğun bir şekilde kullanılacak.
Kürtlerin başına bela olan PKK’lılar, bu vesileyle ABD’nin desteğini alınca yıkıp devlet kuramayacaklarını bir kez daha öğrenmiş oldular.
Serbest gazetecilerin giremeyecekleri bölgeler için, TSK ve İletişim Başkanlığı’nın koordinasyonunda kamuoyuna gerekli bilgilendirme yapılacak. İletişim Başkanlığı, Cemal Kaşıkçı cinayetiyle ilgili yerli ve yabancı medyayı bilgilendirme işini çok titiz ve sağlıklı biçimde götürmüştü. Zira savaş ve uluslararası tarafları olan Kaşıkçı cinayeti gibi olaylarda ilgili kurumların sürecini nasıl yürüttüğü, olayın kendisi kadar önemli olabiliyor.
“ABD hava sahasını kullandırmayacak” gibi açıklamalar gelmişti. Bir kere ABD'nin Suriye'de hava sahası yok. Söz konusu edilen şey, ABD'nin Türkiye ile birlikte hava devriyesi yapmaya son vermiş olmasıydı. Bu da zaten Türkiye’nin operasyonu için gerekli bir adımdı.
"ABD ile karşı karşıya gelir miyiz, yoktan yere savaşa girer miyiz" diyenler vardı; ABD zaten şu anda Türkiye'nin harekat sahasından çekilmiş durumda. Ayrıca bunların hesabı kitabı yapılmamış olabilir mi?