Yaşanan son olayların sonuçta gidip Cumhuriyet mitinglerine dayandığını söyleyenlere karşı entelektüel terör uygulanmıştı. Olup biteni okuyamamaktan tutun da gerçekleri görememeye kadar bir dizi hakaret... İngiltere’de The Times’da yayınlanan ve neticede bir Ergenekon bildirisinden öte anlam taşımayan ilanın arkasından -beklendiği gibi- Atatürkçü Düşünce Derneği çıktı. Bu tayfa şimdi ne der merak konusudur.
Malum o günlerde, hayatlarını Kürt olana ve Kürtlerin temel haklarına düşmanlıkla geçirenlerin hükümet düşmanlığı hatırına Kürtleri kucaklama seansları da görülmüştü. Kürtler, tam çözüm süreci rüzgarı eserken sahneye konulan şiddete de o sahte sevgi gösterisine de yüz vermemişti. BDP Genel Başkanı Selahattin Demirtaş da “Gezi’deki eylemlerden hükümeti devirecek bir halk hareketi çıkarılmaya çalışıldığını gördük ve araya mesafe koyduk” diyor.
Gezi ruhunu kutsayanların bir cümle de bu bahse girmesi gerekir... Kürtleri ne kadar sevecek, nerede yolları ayıracaklar?
Geçelim...
Peki, liberaller, evrensel solcular, sosyal demokratlar; yani geleneksel olarak demokrasi safındaki unsurların, içlerindeki öfkeyi kontrol edemeyip bir coşkuyla ulusalcı-ADD-İşçi Partisi safına dahil olduktan sonra durumları ne olacak? Tayyip Erdoğan yerinde duruyor ve galiba biraz da güç kazandı... Onlar bu durumda nereye kadar gitmeyi düşünüyorlar?
Küresel yüzü ADD olan bir hareket!
Demokrasi yürüyüşünün; yani herkesin eşit şekilde kendini ifade edebileceği dindarın laik kadar, muhafazakarın liberal kadar insan yerine konacağı bir düzenin kolay tesis edilemeyeceğini biliyorduk. Buna ontolojik itirazı olanların gözleri seğirmiyor, tikleri artmıyor değildi. Dolayısıyla, bu istikamette kayıpların olacağı da ihtimal dışı değildi. Kimileri referandumda, kimileri de çözüm sürecinde dökülmüştü. Bir grup da Gezi’de döküldü...
Her gayrı tabii siyasal ve toplumsal girişim gibi ilk heyecan geçince, öfke nöbeti dinince geriye meşruiyeti tartışmalı unsurlar kalıyor.
Gezi Parkı’nın küresel yüzü de sonuçta ADD olabildi...
İngiliz gazetesine ilan vermek de bir maharet değildir. Neticede Türkiye’de yapsa kimsenin metelik vermeyeceği bir işi korsanlıkla oraya taşıyor.
İngilizler bilmeyebilir tabi ama biz bugünün Türkiyesi’nde Atatürkçü Düşünce Derneği gibi kuruluşların ne söyleyebileceğini biliyoruz. Çünkü, dünün Türkiyesi tamamen bu düşüncenin hegemonyası altında geçti. Demokrasiden ekonomiye, özgürlüklerden azınlık haklarına kadar nasıl bir toplum düzeni tasarladıkları sır değil. Tasarlamak bir yana, 80 yılı aşkın süren uygulamaları ortada...
Atatürk’ten fazlası gereksiz
ADD’nin ilanında da norm olarak, model olarak Türkiye’nin “Atatürk’ün öngördüğü şekilde...” olması gerektiği öneriliyor zaten.
İmzacılar göstericileri savunurken onları şu şekilde kutsuyorlar:
“Bu göstericiler sadece Türkiye’nin kurucusu Kemal Atatürk’ün öngördüğü şekilde laik bir cumhuriyet olarak kalmasını isteyen gençlerdi.”
Biz park eylemi zannediyorduk ama madem Atatürk’ün öngördüğü şekilde laik Cumhuriyet istiyorlar mesele yok... Darbe de isteseler vesayet de fark etmez!
Bir başka ifadeyle, dünyanın önde gelen sinemacıları ve Fazıl Say, Atatürkçü Düşünce Derneği’nin organizasyonuyla bir araya gelip, dünyaya “Türkler için Atatürk’ü aşmak iyi bir şey değildir” diyorlar. “Bu Türkler’den adam çıkmaz siz bunlara söyleyin de Atatürk’ü aşmayı falan düşünmesinler...” demeye getiriyorlar. Almanlar’a Adenauer’i, İngilizler’e Kraliçe Victoria’yı, Amerikalılara Lincoln’ü aşmayın ve orada kalın demek gibi bir şey.
Bunu, Türkiye’ye diyebilme cesaretini buluyorlar.
Demek birileri hala Türkiye’nin böyle kalıplara girebileceğine inanıyor ki adamları buna ikna etmişler.