Türkiye’nin 15 Temmuz emperyalist saldırısı sonrasında Erdoğan’ın “stratejik kimliğinde” geliştirdiği “milli duruş”, gerçeğin ortaya çıkmasına neden oldu:
1- Müttefiklerimiz (!) bu ülkeye 1983 yılından bu yana yüz milyarlarca dolar maddi ve on binlerce insani kayba neden olmuş PKK’nın açık destekçisidir.
2- Türk devletini emperyalizme peşkeş çekmesi için yapılandırılmış FETÖ ve benzeri kurumlardan vazgeçmeye niyetleri yoktur.
1987 yılında Brüksel’deki NATO Karargahı’nda bir grup Türk gazeteciye brifing veren ABD’li general “NATO iki amaçlı kurulmuştur, bir, Sovyet yayılmasını önlemek, iki, Almanya’yı kontrol etmek” derken bir konuyu bilerek saklamış: “Üç, Türkiye’yi işgal altında tutmak” demesi de gerekiyordu.
Bu gerçeği, Erdoğan’ın 2009’da Davos’taki “one minute” çıkışından bu yana yaşıyor, anlıyoruz.
Bu nedenle…
Türkiye’nin Batı’nın savunma sistemi açısından ne kadar önemli olduğunu, jeo-stratejik önemini anlatarak vakit kaybetmeyin, bu kavramların yaratıcısı zaten onlar.
Ortaya çıkan gerçek, kendi istedikleri kıvamda olmayan Türkiye ile eninde-sonunda çatışacaklarıdır.
Kurumlarını işgal etmedikleri, içerdeki ajanları ile yönlendiremedikleri, özellikle de siyasetini belirleyemedikleri bir Türkiye’nin Atlantik emperyalizmine bir faydası yok.
FETÖ ile mücadelenin sulanmasını, siyasetin içinde varlığını sürdüren FETÖ kalıntılarının üzerlerine düşeni yapmasını, yeni siyasi mühendislik manevraları ile Türkiye’nin “Kuvvayı Milliye duruşunun” sarsılmasını deneyeceklerdir.
Başaramayacaklarını anladıkları an, çatışacağız, kaçınılmazdır.
PAKİSTAN’LA ORTAK NÜKLEER KOMUTANLIK
Müslüman öldürmenin sıradan stratejik tercih kabul edildiği berbat bir dönemden geçiyoruz.
Rusya’nın Halep ve şimdi de İdlib’de gerçekleştirdiği korkunç savaş planı, Putin’in Grozni’den bu yana aynı çizgide olduğunu göstermesi açısından önemlidir.
Amerika’nın Rakka ve Musul’daki katliamları açık gerçektir.
Küresel mücadelelerinde Müslüman öldürmeyi ana strateji kabul eden Amerika ve Rusya ile karşılaştık.
Arakan Müslümanlarına dönük etnik temizlikte Myanmar’a destek veren, vatandaşı 40 milyon Uygur Türkü’ne de zulmü süren Çin’in eli çok temiz mi sanıyorsunuz, geçiniz. (ABD’nin Uygur politikası oradaki felaketi tırmandıracak, uyarmıştım (1) okuyun lütfen.)
Parmağımızın arkasına saklanmamıza gerek yok: Muhtemel geniş çaplı bir küresel hesaplaşmada nükleer bombalar önce, Müslüman topraklarına yağacaktır.
İsrail’in depolarındaki 300 nükleer başlığa ses çıkarmayıp, İran’ı, nükleer programı (dikkat: ortada bomba yok) nedeniyle yok etmeye hazırlanan bir küresel sistemde, Türkiye’nin nükleer caydırıcılığını NATO şemsiyesine bırakması düşünülemez.
NATO müttefiklerimizin (!) güvenlik endişelerimize karşı sergiledikleri son tutum, günü geldiğinde nükleer bir tehdit karşısında da çaresiz kalabileceğimizi gösterdi.
Siyonizmin ana planı doğrultusunda ülkemizi parçalamayı, PKK bayrağı altında ikinci bir İsrail kurmayı hedeflemiş bir sistem, yarın, -mesela- İsrail’den kaynaklanan bir nükleer tehdit ile karşılaşan Türkiye’ye sahip çıkar mı, geçiniz.
Türkiye-Pakistan Ortak Nükleer Komutanlığı için ön çalışmalar derhal başlatılmalı, NATO’nun unuttuğu “Birimiz hepimiz, hepimiz birimiz için” anlayışı Türkiye ile Pakistan arasında kurulmalıdır.
Bu ortak komutanlık, tabii ki, herhangi bir ülkeye dönük tehdit amaçlı değil, iki önemli Müslüman nüfuslu devletin oluşturacağı şemsiye ile Müslüman halkların güvenlik endişelerine destek amaçlı olacaktır.
Artık, sırtını deposundaki nükleer silahlara dayayarak Müslüman katleden herkesin kendi canının yanacağını da hissetmesi gerekiyor.
Aksi halde, 21’inci yüzyıl Müslüman coğrafyanın geri döndürülemez ağır kayıpları ile yaşanacak, görüyorsunuz.
https://www.star.com.tr/yazar/uygurlari-amerikanin-eline-teslim-edemeyiz-yazi-1389289/