Ankara’da ABD Büyükelçiliği’ne yönelik saldırının ardından ortaya çıkan ‘adres gösterme’ çabaları, kafa karışıklığından öte, bulunduğumuz coğrafyadaki çatışmanın nerelere nüfuz ettiğini göstermesi bakımından anlamlı.
Kuşkusuz Suriye’yi merkeze alan, aynı anda pek çok ülkenin ve güç merkezinin parantezinde yer aldığı çatışma süreci, soruna müdahil olan herkesi, bu tür mesajlaşmaların hedefi haline getiriyor.
Peki Ankara’daki saldırının mesajı kime ya da kimlere? Elbette saldırının gerçekleştiği ülke olarak kendimizi ilk sıralara yerleştirmek durumundayız. Öte yandan saldırının nokta hedefi olan elçilik üzerinden ABD de bu listeye doğrudan yazılıyor.
Ancak saldırının gerçekleştiği dönem, başlıbaşına pek çok soruyu ve ipucunu beraberinde getiriyor. Türkiye’nin Suriye konusundaki duruşu ve etkinliği malum. Yanı sıra kendi içinde Kürt sorunu üzerinden son derece hassas ve cesur adımlar atıyor.
Bu durum gerek Türkiye Kürtleri üzerinde hesabı olanları, gerekse yakın coğrafyamızdaki Kürtleri Ankara’yla yakınlaşmasını istemeyenleri harekete geçirmiş olabilir. Nitekim, Kürt sorununda uzun yıllar sahada etkin olan, özellikle de belli bir entelektüel zeminde hareket eden bir Avrupa ülkesinin, mevcut gidişattan ve Türkiye’nin sorunu çözme yönündeki adımlarından rahatsız olduğu çok açık.
İsrail’in Suriye’yi vurmasının hemen ardından bu saldırının gerçekleşmesini de bir kenara not etmek gerekiyor.
***
Adres göstermeye gelince. Bu tür eylemlerin ardından her zaman ‘olağan şüpheli’ olarak ortaya atılan örgüt isimleri, kulislerde ve haber bültenlerinde kısa bir süre dalgalandı. Türkiye’nin Suriye üzerinde etkinlik sağlamak amacıyla belli örgütleri sahaya sürdüğü ve bunların gidişattan memnun olmadığı için dönüp Ankara’yı hedef aldığını öne süren tuhaf bir tez hızla sahaya sürüldü.
Ancak eğer İçişleri Bakanı Muammer Güler’in verdiği bilgiyi esas alırsak, tablo çok daha farklı görünüyor. Eylemi sözkonusu Güler’in işaret ettiği sol örgüt gerçekleştirmişse, bu örgütün son dönemde yaşadığı operasyonları bir kez daha hatırlamakta yarar var. Başka bir ifadeyle Suriye politikasında bu örgütü Ankara’ya karşı kullanma gayretinde olanları doğru anlamak gerekiyor.
Bu kadar mı, elbette değil. Geçtiğimiz Cuma günü Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın 24 TV ekranlarındaki bazı sözleri her nedense doğru dürüst tartışılmadı bile.
Oysa Başbakan Erdoğan, PKK terörü konusunda Almanya’ya sert eleştiriler getirmiş ve tablonun sadece bundan ibaret olmadığının altını çizerek şunları söylemişti:
‘Almanya’da çok daha ciddi sıkıntılarla karşı karşıya kalabiliriz. Almanya’da mezhebi noktada da Türkiye’yi bölmeye gayret eden bir yapılanma var. Almanya bunu da destekliyor. Parasal olarak da destekliyor. Bunu da kendilerine söyledim. Söyleyince rahatsız oluyorlar.’
Erdoğan’ın kimi, neyi ve hangi yapıları kastettiği son derece açık. Suriye konusunda yaşanan gelişmelerin, bu tür mezhep orjinli yapıları daha fazla harekete geçirdiği de ortada.
***
Bir nokta daha önemli. Bu saldırının Türkiye’nin istikrarını hedef aldığı yönünde Başbakan Erdoğan’ın yaptığı açıklama, alışageldiğimiz bir resmi değerlendirme olarak görülmemeli. Gerçekten attığı her adımla hem bölgesinde, hem de küresel ölçekte etki uyandıran bir ülkede yaşadığımızı sık sık unutuyoruz.
O nedenle bu tür eylemleri, Türkiye’nin zaafı olarak yorumlamak yerine, gücünden duyulan ranatsızlık olarak okumak çok daha doğru olur.
Bir de aceleci, özensiz ve laboratuvar şartlarında hazırlanmış iddia ve tezlere karşı da biraz daha dikkatli olmak gerekiyor.