Şimdi emekli büyükelçi falancaya bağlanıyoruz” diyor canlı yayında.
Reyhanlı ile ilgili konuşacak ve o daha söze başlamadan Suriye konusunda ondan, Aydınlık veya Sözcü’nün kalıplarını daha diplomatik bir dille tekrarlamasını bekliyorum.
Beni yanıltmıyor.
Aslında emekli büyükelçi, fırsattan istifade, nefret ettiği hükümete giydiriyor.
Tıpkı, daha Reyhanlı saldırısının niteliği belli olmadan faturayı hükümete kesen fırsatçı gazeteciler gibi.
Tıpkı, bu fırsatçılığı eleştirdiğimde, bugüne kadar hükümeti eleştiren onca yazımı unutup, “sen de her durumda hükümeti koruyorsun” diyebilen bazı tanıdıklarım gibi.
***
Gelin Suriye konusunda, tedavüldeki bazı kalıpları konuşalım:
“Türkiye Suriye’de tarafsız kalmalıydı.”
Yanı başınızda dikta rejimine karşı isyan bayrağını açmış bir halk varken bunu yapamazsınız. Demokrasi, özgürlük ve adalet gibi değerlerle işiniz yoksa bile yapamazsınız. Çünkü Türkiye dahil, tüm bölge halklarının güvenlik ve refahı, Suriye halkının diktatörden kurtulup demokrasiye geçmesinden bağımsız değil.
“Türkiye muhalefete bu kadar açık destek vermemeliydi, Batı’nın kendisini yarı yolda bırakacağını hesaba katmalıydı.”
Bu, Suriye politikasının yürütülme biçimine ilişkin bir eleştiri, özüne değil. Öz, muhalefeti desteklemek ve sığınmacılara kapıyı açmaktır; ki Türkiye bu iki konuda doğru yerde durmuştur. Eğer bunu yapmamış olsaydı, bugün rejimin hala yıkılmamış olmasından dolayı ona da sorumluluk yüklüyor olacaktık.
“Muhalifler arasında aşırılar ve katiller var.”
İspanya iç savaşında da vardı. Ama bu dünyanın her yanındaki demokratın Franco’ya karşı Cumhuriyetçilerin safında durmasını engellemedi. Orada da muhaliflerin arasında aşırılar vardı ama rejimin kendisi katildi. Suriye’de de öyle. Muhalefeti desteklerken, onun içindeki aşırılarla mücadele etmek gerek; rejim ile muhalefeti eşitlemek değil.
“Türkiye’nin bu politikalardan bir çıkarı var mı?” (Kılıçdaroğlu)
Bu kadar ulusal çıkarcı bir söylem, ancak “dayanışma”yı halkla değil diktatörle yapması gerektiğini sanan Türk solunda olabilir. Bir de çıkara bile uzun vadeli bakamayan, onu kısa vadede elde edilecek getiride gören sığ bir perspektife sahip olanlarda.
“Siz Ortadoğu’ya girerseniz, o da size girer.”
Türkiye zaten Ortadoğu’da. “Ben karışmam” sizi sorundan bağışık kılmıyor yani. Özellikle de bu kadar uzun sınırınız ve sınırın öte yanında, çevre ülkelere 1 milyon mülteci kusacak ölçüde bir şiddet varsa.
“Daha dün Esad’la ailecek görüşen Erdoğan değil miydi? Ne oldu da bugün böyle oldu?”
Mağripten yola çıkan ateşin Doğu Akdeniz kıyılarına ulaşacağı belli olduğunda, Suriye’de barışçı bir geçiş için Türkiye çok emek harcadı. Erdoğan ailece görüştüğünde de Esed’in diktatör olduğunu biliyordu ama bu yol denenmeliydi. İlk kan toprağa düştüğünde ise barışçı geçiş umutlarıyla birlikte, Esed rejiminin son meşruluk zemini de yıkıldı.
“Reyhanlı’da Hükümetin hatası var.”
Bu doğru, ama Reyhanlı saldırısından hükümeti sorumlu tutanların dedikleri anlamda değil. Hükümet, Reyhanlı’da sığınmacıları saldırganlardan koruyamadığı, onların can ve mal emniyetini sağlayamadığı için sorumludur. Emniyet müdürünün görevden alınması yetmez; sığınmacılar bugün bile kendilerini güvende hissetmiyorsa ve İçişleri Bakanı bunu hala sağlayamamışsa istifa etmelidir. Geri dönen sığınmacıların utancı hepimize yeter.
***
Son söz: Bugün Suriye’de rejime karşı savaşan halkı, onlara silah vermek dahil, ahlaki olarak meşru bütün araçlarla desteklemek adildir. Herkesin hukukunun garanti altına alınacağı, Nusayrilerin de eşit vatandaşlar olarak bir parçası olacakları bir düzen kurma yolunda onlarla dayanışmak da hepimiz için ahlaki bir ödevdir.