Yine sinir uçları tahriş ediliyor. Yine dini etnik kelimeler seçilerek yavaş yavaş masaya servis ediliyor.
Mesela “başörtülü hakimin adaletine güvenmem” cümlesini istifade eden Fikri Sağlar’ın gündeme oturtulan bu söylemi, sizce tesadüf olabilir mi?
Dışarıdaki İslam düşmanlığı, bize malumdur. Giderek Avrupa’nın göbeğinde depresif faşizan aklın nelere kapı açacağını, azcık tarihten haberdar olanlarımız biliyoruz. Faşist yaklaşımın dünya savaşlarına kapı açtığını biliyoruz. Belki bu söylemler üzerinden, savaş için zemin oluşturuldu. Tabii ki de evet! Çünkü Avrupa’da paylaşım bitmemişti ve Almanya’nın emperyal yapısı geriye getirilmeli, Yahudilere devlet kurulmalı ve dünya kutuplar arasında paylaşılmalı idi. Nitekim ki bu yaşandı.
Şimdi neler oluyor? “Biden seçildi” diye, devreye giren tüm söylemlerin, bu kadar agresif biçimde değiştirilmesi neyin nesidir?
Anlaşılan, yeni paylaşımda Türkiye ciddi rakip! Ve Erdoğan, bu rekabetin Türkiye lehinde gelişmelere yol açması için boy göstermekte. O sebepten Erdoğan, yalan ve iftira tanımlarla zora sokma çabası ile karşı karşıyayız.
Dışarıdaki İslam karşıtı düşmanca söylemlerin nedeni bellidir. Paylaşım kapıda ve bu paylaşımda Türkiye, nereden geçerseniz geçin “yolun tam merkezinde” İşte mesele budur galiba. Bu merkez oluşumu, Erdoğan’la birlikte birilerinin menfaatinin karşısında bir durumdur.
Ayasofya’nın açılması ile adeta meydan okuyan Türkiye; rotasını da, vazgeçmeyecek davasının da niteliğini ilan etmiş oldu.
İçeriden demokrasi ve özgürlük adı ile seslendirilen sinir uçlarını depreştiren beyanların da, dışarıdaki İslam karşıtı söylemler paralelinde okumalı mıyız?
Yine 28 Şubat zihniyetinin canlı olduğunu bize işaret eden güç nerede? Peki bunu sadece doğal yollarla devreye giren siyaset olarak görürsek, basite indirgeme olmaz mı?
Dünyadaki paylaşım konusu o kadar agresifleşti ki, şu anda Türkiye içine yansımış uç konuların kışkırtılması gibi beyanları, maalesef tesadüf olarak göremiyoruz.
Yıldızlar üzerinden astroloji ve kehanetler üzerinden siyasi yorumların devrede olması da başka bir hikaye...
Sık sık seçimden bahseden muhalif partilerden çıkan seslere, astroloji uzmanlarının da ses vermesi manidar değil mi?
Bu nasıl bir toplum mühendisliği çabasıdır acaba?
Ekonomik olarak bir şeylerin döndüğüne dair kriz ortamı beklentisiyle söylem devreye sokmalara da şahitlik ediyoruz!
Yine de ekonomik olarak, kurtarıcı pozu ile devreye birileri mi sokulacak?
Bu arada bu suni gündemlere rağmen Türkiye, kalıcı ve uzun vadeli adımlarından asla vazgeçmiyor. İngiltere ile Türkiye arasında serbest ticaret anlaşmasının imzalanması da bunun en ciddi örneklerindendir.
İngiltere... Sessiz tüm olayların arka planında olan bir ülke olarak biliniyor. Yanlış mı? Değil. Türkiye içinde dengeleri değiştirme peşinde olduğu da bellidir. Lakin Türkiye elindeki çeşitliliklerle denge yolunu iyi belirledi. İkili ilişkiler dönemi Türkiye açısından işe yarar dönemdir. Bu sebepten Türkiye’nin başka ülkeler ile de ikili anlaşmalara kapı açacağını göreceğiz. Türkiye Erdoğan’la birlikte bu noktaya geldi. Şimdi Erdoğan’sız Türkiye hayali ile kapımız zorlanıyor. İçerideki söylemlerle, dışarıdaki niyetler arasındaki bağı kurduğumuzda bu sebepten Başkan Erdoğan’a daha fazla destek vermeliyiz kanaatimiz sağlam delil ve zeminle esaslı noktaya oturacaktır.