BAKÜ
Azerbaycan denilince “Tek millet iki devlet” ezberinden öteye gitmiyor ne bilgimiz ne de ilgimiz. Bir gezi rotası çıkarsak ilk aklımıza gelen şehirlerden biri de olmuyor ne Bakü ne Gence… Doğrusu ilgisizliğimiz ve bilgisizliğimiz Azerbaycan’a ayak bastığımızda gördüğümüz güzellik ve yakın ilginin ardından utanca dönüşüyor. Bakü kendine hayran bırakıyor...
***
Bakü ziyareti sırasında Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın katılımıyla gerçekleşen, Uzak Asya’yı Avrupa’ya bağlayacak ve Türkiye’nin ana kavşağını oluşturduğu İpek Yolu projesinin önemli halkalarından olan Bakü-Tiflis-Kars demiryolu hattının açılışını takip ettik.
Bu arada Birinci Dünya Savaşı’nın çok az bildiğimiz cephelerinden olan Bakü’deki şehitlerimizi ziyaret etme imkanı bulduk.
***
Hem ekonomik ilişkileri güçlendirecek hem de siyasi ve sosyal yönden bölge ülkelerini birbirine yakınlaştıracak bu çok önemli proje, büyüklüğüne nispetle çok kısa sürede tamamlandı ve Pekin’den Londra’ya kesintisiz ulaşımın önemli bir ayağı böylece faaliyete geçmiş oldu.
***
Açılışın ardından Hacıkabul kentinin Gubalıbaloğlan Köyü’nde Kafkas İslam Ordusu şehitlerinin mezarlarının bulunduğu Türk şehitliğine gittik.
Azerbaycan’ın yardım istemesi üzerine kurulan Kafkas İslam Ordusu, Nuri Paşa komutasında Musul ve Tebriz üzerinden Bakü’ye intikal ettiğinde Bolşevik birliklerin ve Ermeni çetelerin zulmü had safhaya ulaşmıştı.
25 Mayıs 1918'de Gence’ye ulaşan ordu 15 Eylül 1918'de Bakü'yü kurtardı.
Kafkas İslam Ordusubinden fazla kayıp vermiş burada.
Kafkas İslam Ordusu şehitliği de Bakü’nün en güzel yerinde, Bakü’ye hakim mevkide.
Nigar Halaların duaları sayesinde
Gubalıbaloğlan Köyü’nde ziyaret ettiğimiz şehitliğin hikayesi ise daha başka.
Altı Türk, altı Azerbaycanlı şehit yatıyor bu evin avlusunda. Köyü kurtarmak için gelen Nuri Paşa’nın şehit olan askerlerini evinin bahçesine defnediyor Hanefi Bey. Rusya’nın hakim olduğu dönemde hep gizliyor bunu. Şehitlerin rahat bırakılmayacağını bildiğinden “Akrabalarım bunlar” diyor. Çocuklarına da öyle vasiyet ediyor, “İslam Ordusunun şehitleri size emanet” diyor.
Hanefi Bey’in torunu Nigar Hala’ya kadar aile emanetini hakkıyla muhafaza ediyor. 89 sene gönüllü bekçilik yapıyor şehitlerimize. Ta ki Türkiye geçen sene bu şehitliği himayesine alana kadar. Büyükelçimiz Erkan Özoral ve eşi Meltem Hanım ise Nigar Hala’nın kızı ve torunlarıyla kaldığı kulübenin yerine güzel bir ev yapılmasına ön ayak oluyor.
Artık bu köy ile aramızda daha da hususi bir ilişki var; “Yüz sene önce bizi darda koymayan kardaşlarımız yine dara düşsek koşup gelirler, biliyoruz” diyorlar.
Şehitliği ziyaretimiz sırasında Nigar Hala’nın da misafiri olduk. Dünyanın en güzel narlarının yetiştiği bahçelerden nar toplayıp getirdi bize. En iyi neyi varsa ikram etmek için çırpındı adeta. Dedesinin ona emanet ettiği şehitlerimizin masumiyetine katıp, bildiği tüm duaları edip öyle uğurladı bizi.
***
Osmanlı bakiyesi coğrafyalarda ne çok Hanefi Bey var, ne çok Nigar Hala var. Belki de başka bir toplum yoktur, potansiyel yumuşak gücü bu denli fazla olan ve kesintisiz dua alan…
Bakü’de tanıştığım, Ebulfeyz Elçibey döneminde Türkiye’ye gönderilen öğrencilerden biri olan Dr. Telman Nusretoğlu de aynı şeyi söylüyor. “Sanılmasın ki ‘tek millet iki devlet’ lafı hamaset olsun diye söylenir. Biz gerçekten böyle hissederiz. Lakin bu tarihi bağlar yeterince bilinmemekte.”
İş adamı Şahin Necefov da ilginç bir şey diyor; “Bir yanımızda Rusya, bir yanımızda İran. Bunlar Azerbaycan’a parmak sallar hep. Türkiye ise parmak sallamak şöyle dursun yumuşak gücünü bile tam tekmil kullanmamıştır. Oysa Azerbaycan halkının yüzü tam olarak Türkiye’ye dönüktür.”