IŞİD’in elinde olan 49 Türk vatandaşının akibeti, Türkiye’yi analiz edenlerin de dikkatindeydi.
O kadar ileriye gidilmişti ki; Türkiye üzerine akılalmaz analizler bile yapıldı. Elbette Türkiye’nin ne yapacağı, hele hele ABD’nin yeni senaryoları, herkesin merak konusuydu.
Türkiye’nin ne kadar bağımsız stratejiler ürettiğine inanmak istemeyenlerin bile, son olayda yani IŞİD’in elindeki rehine vatandaşların sessiz sedasız geriye alınması, hem de kıllarına bile zarar gelmeden bunun gerçekleştirilmesi önceden uydurulan yorumları alt üst etti.
Türkiye’nin rehine diplomatların kaderiyle nasıl ilgilendiğini, nasıl bu durumla başedeceğini, hatta sonucunu beklemeden, bu durumu “siyasi zaaf” olarak analiz edenlerin bile bu sonucu tahmin etmeleri mümkün gözükmüyordu.
Türkiye; hem Cumhurbaşkanı Erdoğan, hem de Başbakan Davutoğlu’nun olayın başından beri verdikleri mesajlar, dünyaya bir şeyi öğretti. “Türkiye Devleti sıradan bir devlet değil. Bir zamanlar başkalarının senaryolarında, vasat roller üstlenen figuran devlet hiç değil.”
Türkiye kendi vatandaşlarının kaderini düşünerek adımlar attı ve özellikle “devletlerin menfaati için bireylerin hiçbir değeri olmadığı” geleneğini de, içi boş bir anlayış olduğunu göstermiş oldu.
Şeyh Edebali ahlakıyla “insanı yaşat ki devlet yaşasın” felsefesini kendine yol edinmiş, bir siyaset anlayışının ise dünyaya “kapak” olduğunu da, bu son olayla gözlemlemiş oldum.
Bazıları IŞİD ile ilgili ilginç yorumlarda bulunarak, Türkiye’yi farklı boyutlara sürüklemek gibi bir gaflete de düştüler. Ne hikmetse, aynı başarıyı ABD gösterdiğinde “derin, geleneksel devlet budur” diye alkışlayanlar, Türkiye’nin aynı şekildeki başarısına, “bilmem filancayla işbirliği yaptılar, Türkiye bu durumda bilmem ne gibi menfaatler peşindedir, kim bilir nelerden ödün verdi acaba” safsatalarıyla bakmaya başladı. Yani dışarıdakilerin, bu başarıya gölge düşürme gayretlerini de anladım da, içeridekilerin neden bu kadar komplekse girdiğini anlamadım.
Türkiye Cumhuriyeti Devletinin gücünü, elin “ecnebisi” gördü de, içerideki arkadaşlar neden görmemekte bu kadar ısrarlı, onu anlamak elbette ki çok zor!
ABD; bir taraftan İran’a düşman, diğer taraftan işbirliği yaptığında bunun ismi “devlet başarısı” oluyor. Türkiye; aynı kalitede siyaset ürettiğinde, bunun adı “Türkiye geleneksel raydan çıkıyor” oluyor!
Bu gün IŞİD, yarın daha bilmem kim?
Türkiye kendi düsturunu kendisi belirleyen bir devlettir. Karşısına çıkan her sorunu ise, sorunun özüne göre ayırt edecek kadar geleneklere sahiptir. En zayıf zamanlarında bile güçlü bir devletin ne olduğunu dünyaya gösterebilmiştir. Bu bir gerçektir ki; Türkiye, Osmanlı’dan sonra ilk defa bu kadar kendinden emin ve bu kadar güçlüdür.
Türkiye’nin Osmanlı gibi bir geçmişi vardır. Ve bu geçmiş, isimsiz kahramanlarla tarihe yazılma örneğini dünyaya sunmuştur. Zira Yeni Türkiye aynısını yapmaktadır.
IŞİD’in elindeki diplomatların kılına bile zarar gelmeden yurda dönmeleri, ciddi bir devlet anlayışının sonucu olarak tarihe geçecektir. Bunun altında, hem içeridekilerin, hem de dışarıdakilerin ne aradıklarına bakmaksızın bu bir başarıdır.
Erdoğan, Davutoğlu, Fidan gibi bu sefer ismi belli kahramanların, birlikte yazdıkları bir başarıdır.
Ben bu başarıdan dolayı çok mutluyum. Nedeni sadece 49 vatandaşın sağ salim eve dönüşleri değildir. Bu dönüşün içeriği, bu dönüşün gerçekleştirilmesinde kullanılan dil, üslup ve elbette ki bir devlet geleneği gerçeğinin herkesce görülmesiydi. Türkiye bu diplomatik başarısıyla diyor ki; “Arkadaş sahada bensiz oynayamazsın. Ben söylemiştim lakin duymazdan geldin. Yine tekrar tekrar söylüyorum. Siyasetini, duruma göre değil, ilkelere göre yapmak zorundasın. Aksi halde IŞİD gibi daha nice durumlara şahitlik edeceksin.”
Şimdi Orta Doğu’da röl üstlenmek isteyen herkes, başta ABD, Rusya, İran ve İsrail birşeyi anlamak zorundalar. Sadece zırh, ordu ve ayak oyunları yeterli değildir. İnsan merkezli düşünce geleneği oluşmayana kadar, hesap kitap sadece masa üzerinde beyaz kağıtlarda anlamlı olacak, cazibeli duracaktır. Oysa coğrafyanın gerçekleri, kağıt üzerinden değil, insan dediğimiz yaradılandan geçiyor. Maalesef bu gerçeğin anlaşılması uzun sürdükçe, zarar gören yine insan oluyor, coğrafyamızın insanı oluyor. İşte Türkiye’nin, yeni Türkiye’nin farkı budur. Menfaat odaklı insan anlayışı yerine insan odaklı menfaat isimli eserini yazmaktadır. Bu tür eserlerin muhalifleri, düşmanları fazla olur. Lakin tarihe geçmezler, geçemezler. Tarih kahraman ve kahramanlıklardan dün olduğu gibi yarın da övgü ile bahsedecektir. Bugün yazılan yeni Türkiye tarihi de, gün gelecek övgüye mazhar olacaktır.