Türkiye yıllardır kendisine dışarıdan bakanları şaşırtmış bir ülkedir. Bazen coğrafyasından, bazen stratejisinden, bazen de kimliğinden kaynaklanan gücüyle bir büyük devleti diğerine karşı kullanabilmiş, bölgesel ve küresel sorunların çözümüne ağırlığını koyabilmiş bir “aktördür”.
Özellikle 1970’li yıllarda, uluslararası ilişkiler öğretisinde küçük devlet gücü tartışmalarının yapıldığı zamanlarda, pek çok araştırmacı Türkiye’nin içinde yaşadığı sorunlara, görece güçsüzlüğüne bakıp, dünya siyaseti üstünde o denli bile etkili olmasını hayretle karşılamıştır.
***
Günümüzde ise Türkiye’nin bölgesel etkinliğine dışarıdan bakanlar eskisi gibi şaşırmamakta, daha ziyade anlam yüklemeye çalışmaktadır. Beğensek de beğenmesek de Türkiye son on yıl içinde çevresindeki pek çok sorunun çözümü için ya proje üretmiş ya da sorunların çözümünün parçası olmuştur.
Artık Türkiye olmadan Suriye krizinin yönetilmesi, Irak’ta istikrarın sağlanması, Gazze’de ateşkes imzalanması mümkün değildir. Türkiye pek çok konuda parametrelerin parçası haline dönüşmüştür. Ankara’nın takınacağı tavır bölgesindeki birçok ülkenin geleceğini belirleyecek niteliktedir.
Suriye’de muhalefeti desteklemeyi seçmesi, sığınmacılara kucak açması Baas rejiminin kaderini belirlemiş, ömrünü kısaltmıştır. Kürecik’e radar istasyonu kurması İran’ın nükleer silah programını akıbetini etkilemiştir.
Şimdi İsrail ile olan ilişkilerini normalleştirmek için atacağı adımlar Gazze’nin geleceğini, orada yaşayanların refahını etkileyecektir. Her ne kadar barışı Mısır getirmiş gibi görünse de, Türkiye de denklemin içindedir.
İsrail ile Dışişleri ve MİT Müsteşarlarının yaptıkları görüşmeler barışın kalıcı olarak gelmesini sağlamaya yöneliktir. Unutmayalım ki 2008 sonuna kadar mükemmel seyreden İsrail-Türkiye ilişkilerinin erozyona uğramasının sebebi Gazze’dir.
Kopuşa İsrail’in 2008 sonu 2009 başında gerçekleştirdiği ve neredeyse 1500 kişinin hayatına mal olan operasyon neden olmuştur. Davos’taki gerilim Gazze yüzünden yaşanmış, Mavi Marmara krizine Gazze’ye uygulanan ambargo yol açmıştır.
Son müdahaleden sonra Gazze’ye uygulanan ambargo kalkacaksa, hiç olmazsa Mısır’ın Refah kapısı tam kullanıma açılacaksa, deniz ablukası hafifletilecekse, Türkiye’nin İsrail’den beklediği koşullardan biri olan Gazze’ye uygulanan izolasyonun kalkması yerine getirilmiş olacaktır.
Türkiye nasıl zamanında ağırlığını İsrail’e karşı uygulamaya koyduğu yaptırımlarla koymuşsa, şimdi de ağırlığını İsrail ile pazarlık masasına oturarak koymaktadır. Çok fazla dillendirilmese de, Türkiye-İsrail barışması Gazze çözümünün parçasıdır. İsrail özür ve tazminat taleplerini yerine getirirse Türkiye’nin ilişkilerini normalleştirmesi gerekir.
***
Zaten Gazze halkının çıkarlarını koruyacaksak, Filistin sorununun çözümünde rol oynayacaksak kavga etmek kadar barışmayı da bilmek zorundayız. Sadece kavga ederek, sadece sert sözler söyleyerek diplomaside etkili olamayız, arabuluculuk yapamayız. Şartlar gerektirdiğinde pazarlık etmeyi, başkalarının sorunlarının türevi olan sorunlarımızı çözebilmeyi de becerebilmeliyiz.
Son Gazze krizinde gördüğümüz gibi sorunların çözümünde bizden daha etkili olanlar her iki tarafla da konuşabilenlerdir. Tek tarafla konuşan, kalıcı düşmanlıkları olan bir Türkiye sorunların çözümünde özgül ağırlığıyla orantılı rol oynayamaz. Ne Gazze’de yaşayanlara yeterince yardımcı olabilir, ne de Kürt sorunu ve PKK’nın silahsızlanması başta olmak üzere kendi sorunlarının çözümünü sağlayabilir.